Diğer ülkelere göre ülkemizde bazı bariz, çoğunun nedenini kimsenin açıklayamayacağı farklılıklar var. Peki, neler mi? Aklımıza gelen bazıları:
- Otomobil Almak: Batı ülkelerinde 20.000 Euro olan araç, Orta Doğu’da 17.000 Euro, ülkemizde ise 50.000 Euro’ya çıkıveriyor. Neden derseniz, otomobil lükstür, özel tüketim vergisi vermeniz lazım, o nedenle pahalı.
- Peki, neden fakir ülkelerde otomobil lüks değil de bizde lüks sayılıyor?
- Madem otomobil lüks, neden günlük işe gidiş gibi faaliyetlerde toplu ulaşım yerine otomobil kullanılıyor?Efendim, toplu ulaşıma yatırım yapacak para yok, o nedenle yetersiz, vatandaş otomobil kullanmak zorunda. E hani vergi topladınız, ne oldu? Lüks bir şey aldığınızda ikinci eli çok çabuk değer kaybeder, otomobil niye değer kayıp etmiyor?
- Mobil Telefon Almak: Avrupa’da 1000 Euro, Ortadoğu’da 750 Euro olan telefon, ülkemizde 2000 Euro’ya satılıyor.
- Almak da öyle kolay değil; silah alır gibi alıyorsunuz.
- Başkasına vermeniz de yasak.Yurtdışına çıktınız, iki telefonla, vergisi ödenmiş olsa bile, yani ülkeye ithal edilmiş olsa bile, gelmeniz yasak.
- Telefonunuz yurtdışında bozuldu ne yaparsınız? Hemen 200-250 Euro’ya bir telefon alıp kartınızı takarsınız. O telefonla Türkiye’ye gelirseniz kullanamazsınız, 30.000 TL vergi vermeniz lazım.
- Yanlış yazmadım, otuz bin Türk lirası. 50 Euro’luk basit telefon bile alsanız, vergisi bu. Yani telefon çöp veya gelmeden havalimanında birine hediye edin.
- Yurtdışına Otomobille Çıkmak: Gittiğiniz ülkede çocuğunuz için otomobil kullanırsınız, ama yurtdışından otomobille gelen oğlunuz aracını kimseye kullandıramaz.
- Otomobil kutsaldır. Yurtdışındasınız, gelecek arkadaşınıza rica ettiniz, vekalet de verdiniz, aracınızı getirdi. Dönüşte siz aracınıza binip kendiniz o aracı yurda sokamazsınız. Çıkartanın getirmesi lazım.
- Elektrik Kesintileri: Çocukluğumdan beri bakım ve arıza bahanesi ile elektrik kesintileri yaşanır. 2024 yılına geldik, halen her şey tek hattan beslendiği için kesinti devam ediyor.
- O kadar yurtdışı dolaşıyorum. Sadece bir kez birkaç dakika yaşadım, herkes sokağa çıktı. Savaştan bahsetmeye başladılar.Bizde normal bir şey, dövizle ithal edilen cihazlar bozulsun ne gam, elektrik şirketi gene kazanacak.
- Almanya pandemi sonrası özelleştirdiği dağıtım işlerini riskli görüp geri aldı. Elektrik, gaz, su dağıtımı ve toplu ulaşım özel sektöre verilemeyecek kadar önemli işler çünkü.
- Yeşil Pasaportlular: İş hayatıma ilk başladığımda bir sene devlet memurluğum var. Ailede öyleydi. İşte öğretmen evi, pansiyon, eğitim tesisi, nereye gidelim vs. konuşulur. Çoğu kez de memur kesimi bir yere pek gidemezdi. Tesadüfen çok geziyorum ya, Yeşil Pasaportlular grubunu buldum.
- Bir baktım yanlış yerde miyim? Grup nerelere, ne sıklıkta, ne fiyatlarla gidiyor; her türlü bilgi transferi var. Acaba iş adamları derneği vb. grubu mu? Yanlış yerde miyim, yeniden baktım. Bizim fakülte grubu var, yarısı iş adamı oldu, kalanları da çoğu iyi yerlerde genel müdür oldu, bu kadar hareketleri yok. Didim’e, Datça’ya falan gidiyorlar. Ülkede en büyük değişimlerden biri buymuş meğer. (Benim pasaportum bordo.)
- Kentsel Dönüşüm: Gelelim en önemli konuya: Kentsel dönüşüm ne ise 1970’lerde başladı. Temel nedeni, belediyelerin stratejik planlama ile ihtiyaca göre arsa üretememesi veya işine gelmemesi olsa da, ardında yatan gerçek hiç yoktan rant elde etmek.
- Siz TOFAŞ fabrikası kurulmasına izin verdiyseniz, bunun yan ve hizmet sektörü olacağını, şu kadar kişinin iskânı gerektiğini hesaplayacaksınız. Arsa olmayınca mevcut arsa ve az katlı konutlara yüklenilip konut sayısı artırılmaya çalışıldı.
- Yap-sat denilen akıl dışı yöntemle herkes inşaatçı oldu.Sıfır finansman, alivre satış, öngörüsüz müteahhit lakaplı kişilerin hesaplayamadığı maliyetlere, kar hırsı eklenerek kalitenin iyice düştüğü, konut denilen tuhaf yapılar ortaya çıktı.
- Arsa sahibinin tek derdi, kaç çocuğu varsa o kadar daire almak olduğundan, otokontrol mekanizması da işlemedi. Diğer ülkelerde %10-15 geçmeyen arsa payı %50 ve üstüne çıktı ve uzun seneler orada kaldı.
- Avrupa’da da 1960’lar sonlarında bu işler oldu. Ancak erken uyandılar. Stockholm Södermalm Meydanı pişmanlıkları halen gündemdedir. Almanya ve bazı ülkelerde kısmen yenileme oldu. Çirkinlikler ortaya çıktı.
- Ancak hemen vazgeçtiler, biz parayı çok sevdiğimiz için vazgeçmedik. İtalya ve İngiltere hatta Fransa böyle işlere hiç girmediler. 1990’lardan sonra ancak aklımız başımıza geldi. Eski yapıları korumaya çalıştık.
- Vay sen öyle mi yaparsın, hemen deprem belası geldi. Bu sefer kentsel dönüşüm uyduruldu. Sağlam binalara dahi sıvası dökülmüş denilerek, rant amaçlı yeniden yapma çabası oluştu. Yunanistan, İtalya bizimle aynı koşullarda deprem ülkesi.
- Bir tane kentsel rantsal dönüşüm yok. Betona verecekleri paraları başka işlere harcıyorlar. Adamlar 300 senelik bina, içini yenileyip oturuyor, biz yeni yapılacak binayı 50 sene dayanır, sonra yıkarız diyerek yapıyoruz.
Dahası da var…