Haber7.com – Enes Taha Ersen
Türkiye’nin koordineli olarak destek verdiği Libya ordusu, 14 Nisan’dan bu yana Hafter milislerine sahayı dar etti. Hakimiyet alanı daralan ve kaçışlarını sürdüren Hafterin lejyoner ve paralı askerleri sahadan gruplar halinde çekilirken, Mutabakat Hükümeti’ne bağlı meşru ordu Sirte’ye ilerleyişini sürdürüyor.
Yaklaşık 1 hafta-10 günlük bir süre zarfında Sirte’nin de ele geçirilmesi beklenirken, Libya’da bu süreçte yaşanan ve yaşanması muhtemel gelişmeleri bölgeyi yakından takip eden uzmanlar Haber7.com için değerlendirdi. Araştırmacı, gazeteci Mete Sohtaoğlu, Savunma Sanayileri Analisti Yusuf Akbaba ile SETA’nın Dış Politikalar Araştırmacısı Emrah Kekilli Libya’nın nabzını ele aldı.
AŞİRETLER DEVREDE
Çöl devleti olan Libya’nın yönetiminde aşiretler oldukça önemli bir yerde. Bu notkada Libya ordusunun Sirte’ye ilerleyiş güzergahında bulunan Tuareg ve Tebu Aşiretleri Trablus hükümetine bağlığını ilan etti. bu noktada Hafter milislerinin kaçışına karşı ekstra bir askeri ve siyasi güç olacağını belirten araştırmacı gazeteci Mete Sohtaoğlu şunları
söyledi:
“Genel Tablo olarak bakıldığında da ülkenin güney bölgesinde, çöl taraflarında Tuareg ve Tebu aşiretleri yer almaktadır. Libya bir kabile devleti olduğu gibi, Tuaregler de çok güçlü siyaset üzerinde etkisi bulunan aşiretlerdir. Ülkenin güney ve güneydoğusunda Sudan ve Mısır sınırında olan Tebular Hafter’e karşı savaş ilan etti. Daha önce 2019’da bunlar Hafter saflarındaydı fakat iki gün önce yeni bir bildiri yayınladılar ve Trablus hükümetinin yanıda olduklarını beyan ettiler, sadakat ve bağlılıklarını açıkladılar. Bu gün de Güneyden bir harekat başladı. Bu ekstra bir askeri güç demektir. Hatta Trablus uğraşmadan, Bingazi, Tobruk’a kadar bu Tebu aşiretlerinin kabilelerin ulaşması anlamına gelecektir.”
HAFTER LİBYA’DAN AYRILIYOR
Son günlerde yüksek bir sesle dillendirilen Hafter’in Libya’dan kaçtığı istihbaratı hakkında da yorum yapan araştırmacı gazeteci “Hafter önümüzdeki hafta içerisinde Kahire’ye gidecek. Çalışmalarını oradan sürdürecek ve ayrıca gidebileceği ayrıca üçüncü bir ülke aranıyor ancak genel olarak Kahire’de bulunacak. Fransa’nın, BAE’nin müdahil olmaya çalıştığı bir girişim var, bir ateşkes girişimi. En azından politik çalışmalarını devam ettirecek.” dedi.
Ayrıca Hafter’in kanser hastalığına yakalandığını ve bu nedenle Fransa’da tedavi gördüğünü belirten Sohtaoğlu, “Bu sebepten Kahire üzerinden de bu sağlık tedavisini yaptırmak üzere sık sık yurt dışına gitmesi de beklenilmelidir” ifadelerini kullandı.
DOĞU AKDENİZ’DE DENGELER VE ATEŞKES İHTİMALİ
Sirte’nin bir hafta 10 günlük bir süreç içerisinde ele geçirilebileceğini belirten Sohtaoğlu, bu süreçten sonra artık bir ateşkes görüşmesinin başlayabileceği ve Libya’nın geleceğinin Birleşmiş Milletler huzurunda uluslararası bir çözüme sunulabileceğine işaret etti:
“Sirte’nin bir hafta on güne kadar alınmasıyla harekatların duracağını, BM çatısı altında Türkiye’nin de destekleyeceği bir barış ve ateşkes girişiminin gündeme geleceğini düşünüyorum. Ama buradaki en önemli mesele şu; özellikle bazı ülkelerin Libya meselesine müdahil olmak için kendi başlatrına ateşkes çağrılarında bulunması, yani Sirte’ye yönelik harekatı akamete uğratacak açıklamalar yaparak baskılamak istiyorlar. Bu barış çağrılarının Kahire, Suudi Arabistan ya da BAE’nin söylemlerinin hiç bir uluslararası diplomaside bir karşılığı yoktur. Ateşkes’in yeri BM’dir. BM’nin tanıdığı Libya hükümetiyle bir ateşkes yapacaksanız, BM’ nin tanıdığı meşru Trablus hükümetinin kapısını çalmanız gerekiyor. Fransa, BAE, Suudi Arabistan ve Rusya’da olmak üzere bu durum tüm ülkeler için de geçerlidir.”
Bir ateşkesin yanı sıra Doğu Akdeniz’de oluşturulabilecek bir konsorsiyum üzerine de değinen araştırmacı gazeteci, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dile getirdiği birlikte çözüm fikrinin oluşabileceğini fakat Körfez ülkelerinin bu noktada baskı oluşturduğunu belirtti:
“Türkiye Libya anlaşması, Mısır’ın lehine olan bir anlaşmadır. Kahire’ye, daha önce başka ülkelerinin teklif ettiği denizaşırı sınırlardan fazlasını kazanacak Mısır. Fakat Sisi’nin Dışişleri, güvenlik ve istihbarat kuruluşları Türkiye’nin Libya anlaşması paralelinde bir yola gidilmesi durumunda olunduğunu somut bir bilgi olarak sizinle paylaşabilirim. Ancak bu konuyu kabul etmeyen Sisi’nin kendisi. BAE ve Suudi Arabistan ile olan ilişkileri. Hem maddi hem de onlardan gördüğü ilgiden dolayı. Buradaki mesele bir Akdeniz’de bir gerginlik çıkar mı ? Burada Türkiye’nin haklarının sayılmadığı bir durum söz konusu dahi olamaz. Büyük çaplı bir konsorsiyum olabilir mi? Şuanki gidişata göre zaten Libya hükümeti, Türkiye bir konsorsiyum oluşturmaya çalışıyor. Zaten iş birliğine açık olduğunu da beyan ediyor.”
Türkiye’nin sahada yapabileceği iş birlikleri ile uzun vadede bölge barış ve refahına da çok ciddi katkıların yapılabileceğini belirten Mete Sohtaoğlu, “Ben, İsrail’in Türkiye ilişkilerini tamir edeceğini biliyorum ve düşünüyorum. Bu, Türkiye’nin de lehinedir. Çok açık ve net bir şekilde söylüyorum Filistin meselesinde ya da Trump’ın açıkladığı tek taraflı barış planı ya da teşvik ettiği ilhak planını dünyada durdurabilecek bir ülke vardır o da Türkiye’dir. Çünkü Türkiye’nin İsrail ile arası iyi olduğu zaman Türkiye, İsrail’i dizginliyor. Şımarık çocuk gibi davranmasını engelliyor. Filistin meselesinde bunu somut olarak gördük. Birçok uçuk açıklamalarını Netanyahu’nun Türkiye’nin törpülediğini ve dizginlediğini gördük. Bu meseleden dolayı özellikle Filistin meselesi de dahil olmak üzere İsrail’i dizginleyecek olan tek kişi Türkiye’dir. Ve bu normalleşme adımları, hızlı bir şekilde atılacak. Bu, hem Türkiye’nin lehine olur hem bölge lehine olur. Çünkü zaten ticaret hacmi çok yüksek iki ülke ama özellikle bu Filistin meselesinde bir kez daha söylüyorum İsrail’i durduracak ve dizginleyecek bir tek ülke var Türkiye.’dir” dedi.
TÜRKİYESİZ ÇÖZÜM HAYALİ
Doğu Akdeniz’de özellikle Suudi Arabistan, BAE ve Fransa’nın yanı sıra Mısır ve Yunanistan’ın da bulunduğu grup Türkiye’siz çözüm projeleri üretmeye çalışırken, Türkiye’nin sağlam duruşu buradaki hak iddiasına sahip çıkıyor.
Türkiye’nin olmadığı bir oluşum ile çözümün olamayacağını belirten Sohtaoğlu, “Bu süreçten Türkiye çok daha güçlü bir şekilde çıkacaktır. Sadece herkesin unuttuğu bir konu var. Kovid-19’dan sonra artık diplomatik, siyasi tıbbi, sağlık ve teknoloji alanında, her alanda ciddi değişimlere girecek dünya. Bu değişimleri okuyan ülkelerden biri de Türkiye. Kovid-Suriye, Akdeniz, Libya meselelerinden de Türkiye Yunanistan’ın, Fransa’nın, BAE’nin beklentilerinin aksine çok daha güçlü çıkacak.” dedi.
LİBYA’NIN FONLARINI İSTİYORLAR
Batı ve Körfez devletlerinin Libya’ya gözünü dikmesinin sebebi her ne kadar bu alanda kukla oluşum yapmak istemeleri olsa da bir diğer sebebi de Kaddafi döneminde kalma dünyanın çeşitli bankalarındaki milyarlarca dolarlık fonların kontrolüne sahip olma.
Sıcak para noktasında oldukça değerli bir birikim olan bu fonlar hakkında Sohtaoğlu “Libya’nın uluslararası kamuoyunda Kaddafi döneminden el konulmuş milyarlarca dolarlık, euroluk özel fonları var. Trablus hükümeti’ni Türkiye’nin desteklemesi de bu yüzden önem kazanıyor. Çünkü bu fonların yönetimi, şu an Trablus hükümetinde. Bu mali fonlar, Kaddafi döneminde kıskaca alınmış, el konulmuş başta Brüksel olmak üzere, Fransa olmak üzere, Malta olmak üzere yüz milyarlarca dolarlık ve euroluk mali fonlar.
Libya Hükümeti, petrol zengini olmasına rağmen Afrika’nın en zengin ülkelerinden biri olmasına rağmen Kaddafi döneminden sonra bu mali fonlarını bu batılı Avrupa ülkelerinden geri alamadı. Ve bunların kullanımı da Trablus Hükümetindedir. Çünkü Hafter’in en büyük amaçlarından bir tanesi tanınmak ve bu mali fonları destekleyenleriyle beraber bir şekilde çarçur etmek. Buna kimse değinmiyor, bu çok önemli bir konudur. Çünkü sadece bir ülkede 68 Milyar Dolarlık Kaddafi döneminden Libya’nın el konulan parası vardır. Yalnızca bir ülke için söylüyorum. Geçen sene de Malta’da Kaddafi’nin akrabaları, bu konuyla ilgili dava açtı Malta’ya. Malta izin vermemişti bir fonu bırakmamak için. 2018-2019 yıllarında uzun davalar görüldü bu konuda. Libya’nın çok ciddi miktarda yurt dışında el konulmuş parası var. Ve bir şekilde de bu sıcak paranın, ödenmesi gereken paranın da adı söylenmese de Fransa da peşinde, Rusya’da peşinde, Hafter de peşinde. En büyük meselelerden birisi bu çünkü gerçekten büyük miktarda Kaddafi döneminin mali fonları var, el konulmuş Avrupa Birliği Devletleri tarafından. Ve bunların Trablus Hükümeti’nin kullanımına izin verilmesi ve açılması ve hatta bu paraların iade edilmesi gerekiyor. Avrupa’nın karın ağrısı buradan geliyor.” dedi.
LİBYA’DA NE İŞİMİZ VAR?
Libya meselesinin ortaya çıkması sonrasında özellikle muhalif çevreler tarafından “Bizim orada ne işimiz var?” eleştirilerine de tepki gösteren Sohtaoğlu, bu ifadelerle hükümeti ve dolayısıyla Libya politikasını eleştirenleri vizyonsuzlukla suçladı:
“Dünya siyaset tarihinde en başarısız, en kapasitesiz, en kapasitesiz, en ön görüsüz, en vizyonsuz muhalefete sahibiz. Maalesef Türkiye’nin en büyük şanssızlığı böyle bir muhalefete sahip olması. Bunu net bir şekilde söyleyeyim. Orada ne işimiz var, burada ne işimiz var dışında hiçbir şey üretemeyen, hiçbir şeyden anlamayan ve kadrolarında eski diplomatların eski devlet görevlerinde bulunmuş insanları barındırmasına rağmen ve bu insanların görevleri düşünüldüğü zaman bunları dillendirmesi ya da Türkiye hakkında bunları söylemesi gerçekten üzüntü verici ama gerçekten büyük rezillik. Neticede Libya’da hala ne işimiz var dediğimiz şey de bile Akdeniz’de imzalanan anlaşma bile başlı başına diplomasinin zaferidir. Bunu kabul ettirmek, Birleşmiş Milletler’de onaylatmak bu iki ülke arasında olan bir anlaşma değil. Bu BM onaylı bir anlaşmadır. “
KEKİLLİ: TÜRKİYE PLANLARI BOŞA ÇIKARDI
“Türkiye, aslında 2019 yılı sonu itibariyle Libya Hükümeti ile yaptığı anlaşmalar neticesinde Mısır, BAE, Fransa ve Rusya’nın hayata geçirmek için çalıştığı,
ABD’nin de rıza gösterdiği hatta diğer Avrupa ülkelerinin de rıza gösterdiği stratejiyi boşa çıkarttı. Bu strateji, Hafter’in Trablus’a girerek askeri yönetim kurduğu ve kendisine destek veren ülkelerin çıkarlarına destek verdiği ve Libya halkının toplumsal taleplerinin yok sayıldığı bir siyasal düzendi. Fakat Türkiye ve Libya arasında 2019 yılı sonunda resmiyete dökülen iş birliği, Hafter’in Trablus’a girdiği ve askeri yönetimi kurduğu stratejiyi ortadan kaldırdı. Bu, birinci başarı. Türkiye, çok fazla aktörün birleşerek hayata geçirmek istediği bir stratejiyi ‘ki’ Türkiye’nin Akdeniz’deki çıkarları aleyhine olduğu için ve Libya halkının çıkarları aleyhine olduğu için engelledi.”
HAFTER’İ KURTARMA PLANI
“Şu andaki stratejileri, Hafter’in Libya’nın doğusunda hilal şeklinde bir savunma hattı oluşturarak NATO’da aktör olarak kaldığı bir müzakere süreci ve sürünceme. Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarında da Türkiye’nin müttefiklerinin açıklamalarında da görülen şey; bu ikinci stratejinin de boşa çıkarılmak istendiği. Bu strateji nedir? Hafter’in Libya’nın güneydoğusunda bir savunma hattı oluşturarak ülkenin doğusunda Bingazi merkezli olarak kendi varlığını sürdürdüğü ve masada ana aktör olarak varlığını sürdürdüğü bir yeni süreç. Bu, onların B planı.”
“Türkiye de gerek SerracTürkiye’ye geldiğinde Cumhurbaşkanımızla yaptığı açıklamada gerek Cumhurbaşkanımızın TRT’de yaptığı açıklamada gerekse de Türkiye’nin Libya’daki müttefiklerinin Halid Meşri gibi Devlet Yüksek Konseyi Başkanı ya da İçişleri Bakanı Fethi Başağa’nın açıklamalarında görüldüğü üzere şunu diyor “Hayır! Yani yeni siyası çözüm olacaksa orada Hafter olmayacak.” Yani bu stratejiyle boşa çıkarmak istediğini görüyoruz.”
LİBYA’DA SİYASAL ÇÖZÜM
“Peki Türkiye’nin stratejisi ne? Türkiye diyor ki “Hafter dışında Libya’nın bütün toplumsal kesimlerinin ve bütün aktörlerinin içerisinde yer aldığı bir siyasal çözüm geliştirelim. Fakat diyor Hafter’in herhangi bir sürecin içinde yer alması, siyasi çözümü imkansızlaştırıyor ve çözümsüzlüğü derinleştiriyor.” Çünkü Türkiye’nin müttefiklerinin, yani Hafter’le kişisel bu adamı sevmiyoruz, bu adamı istemiyoruz şeklinde bir problemi yok. Burada mesele bir çözüm için tarafların, devletin nasıl yönetileceği ve kurumların kimde olacağı noktasında pazarlık süreci de olur yönünde.”
HAFTER’İN GELECEĞİ
“Hafter’e ne verilebilir? Mesela Hafter’e Savunma Bakanlığı mı verilmeli? Hafter’e Genelkurmay Başkanlığı mı verilmeli? Hafter’e Başbakan yardımcılığı mı verilmeli? Ya da Başbakanlık ya da Cumhurbaşkanı yardımcılığı mı verilmeli? Hafter’e ne verilirse ikna olur? Diyelim ki mesela Hafter dedi ki “ ben Savunma Bakanlığı’nı bana verirseniz Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin çatısı altında gireceğim” dedi. Tuttu Ulusal Mutabakat Hükümeti, Savunma Bakanlığı’nı verdi. Burada bir sürü soru var. 1- Hafter, Trablus’a gelip Savunma Bakanlığı koltuğuna oturabilecek mi? Ne yaparlar ona. Orada yüzlerce binlerce masum sivilin kanına girmiş. Bir milis liderin Trablus’a gelmesi ne kadar mümkün olur. Velev ki bir şekilde toplumu da ikna edip geldi oturdu Savunma Bakanlığı’nın koltuğuna ne yapar. Velev ki biz buna askeri güvenmiyoruz sivil bir konum verelim dedik. Mesela Milli Eğitim Bakanlığı’nı verdik. Kabul eder mi? Etmez. Velev ki etti diyelim Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturduğunda Milli Eğitim Bakanlığından istifa eder mi? Etmez. Trablus’a geldiğinde ilk yapacağı şey, ne makam verirseniz verin sivil ya da askeri ya da Ticaret Bakanlığı’nı bile verseniz tekrar bir darbe organize etmek olacaktır.
Dolayısıyla Hafter’i içererek bir çözüm üretemiyoruz. Desek ki biz, bu adamı Trablus’a sokmayalım Bingazi’de kalsın, Bingazi’de yeni bir kolordu var. Zannımca Bingazi’deki 5. Kolordu. 5. Kolordu Komutanlığı’nı versek kabul eder mi? Etmez. O’na desek ki 5. Kolordu Komutanı, Genelkurmay Başkanlığı’na bağlısın ve Libya’daki bütün askeri anlaşmaları Genelkurmay Başkanlığı yazacak. O zaman Ruslarla anlaşamayacaksın. Ruslar, seni muhatap kabul etmeyecek. Mısırlılarla anlaşamayacaksın. 5. Kolordu Komutanı olarak da bütün aktörlerle ilişki kurmasına Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Trablus’daki aktörler izin vermeyecek.”
TÜRKİYE’NİN LİBYA’DAKİ KONUMU
“Türkiye’nin buradaki çıkarları bölgesel iktidarın temini, Libya halkının hükümetle ve devletle temsil edildiği yönetimin kurulması. İstikrardan beslenen, istikrar ortamlarında varlık gösterebilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde de değinelim. Çünkü bölgede doğal ve toplumla özdeşleşmiş bir sivil demokratik yönetim olması, tabiatı gereği bölgenin ana aktörü ve yapıcı aktörü olan Türkiye’yi de daha etkin kılacaktır. “
AKBABA: SAVUNMA SANAYİİ’NİN ETKİSİ
Türk donanmasının caydırıcılığı tartışımlaz Akdeniz üzerinde, ancak bir anda hem Yunanistan, hem Mısır hem İsrail hem Güney Kıbrıs ve İtalyan donanması
karşımıza çıkarsa Türk donanmasını problemli bir duruma düşürebilir. En büyük handikap ve olumsuz durum bu bizim için. Bunu aşmak için Türkiye tabiki diplomasi yollarını kullanır. Savunma sanayii ile diğer diplomatik ilişkilerimiz göz önünde bulundurulduğunda İtalyanlar şuan tam net olarak ne Mısır, Ne Yunanistan ve de bir diğer tarafın yanında durmadılar. Bu da aynı zamanda savunma sanayiinin olumlu ve pozitif bir etkisini gündeme getiriyor. Eğer bu ülkeyle ortak projeleriniz varsa, o ülke size karşı herhangi bir olumsuz duruma girecekken bir, iki değil belki on kez düşünmek durumunda kalıyor.
DENİZ KUVVETLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ
Özellikle Libya’nın petrollerinin, ticaretinin güvenliği ile Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri bizler için çok büyük bir artı. Hem de şu da unutuluyor; Türkiye’nin üç tarafı denizlerle kaplı ancak balıkçılık anlamında zayıfız. Libya ile anlaşılan bu mutabakatta Türk balıkçılarının açık denizlerde de balıkçılık faaliyeti yapabileceği yer alıyor. bu da bir diğer artı yön. Ayrıca denizlerde Türkiye’nin Libya’da yürüttüğü operasyon, Doğu Akdeniz’in güvenliği konuları Türk Deniz Kuvvetleri’nin daha da geliştirilmesini gündeme getirdi, projelerin hızlandırılması talebini doğurdu. Bunun sayesinde Türk Deniz Kuvvetlerine daha da eğilip kabiliyetleri yükseltilecek. Örneğin Deniz Kuvvetleri’nin İHA/SİHA kapasitesi yükseltiliyor. bu dönemde ayrıca insansız deniz araçlarını da görebiliriz olumlu etken olarak.
“İSRAİL’İN TÜRKİYE’YE İHTİYACI VAR”
“Türkiye’nin belli konularda İsrail’e ihtiyacı var ancak en az o kadar da İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacı var. 10 seneyi geçti, mavi Marmara sürecinden bu yana kopuk ilişkiler var. Bu durum İsrail’i de çok rahatsız ediyor. İsrail’de en son şu konuşmalar gündeme getirildi: “Türkiye BAE ile her türlü sıkıntıyı yaşıyor, ama BAE elçisi var, İsrail’in yok. Neden İsrail elçisi olmasın?” Bu ilerleyen dönemde İsrail’in de Türkiye’ye olumlu yönde yaklaşabileceğinin sinyallerini olumlu yönde alıyoruz Doğu Akdeniz ve diğer bölgelerde. Bunun askeri açıdan da olumlu etkileri var. Operasyonlarımızı göz önünde bulundurursak, Fırat Kalkanı, Bahar Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları sınır ötesinde gerçekleştirildi. Türkiye neredeyse 100 yıl sonra deniz aşırı bir yerde, yeniden operasyona danışmanlık verme, belli ölçülerde dahil olma sürecine girdi. Bu da askerin operasyon kapasitesini artırıyor.”
“BÜTÜN DÜNYAYI ŞAŞIRTTI”
“Özetle Türkiye’nin oradaki silah sistemleri savaşın gidişatını değiştirdi. İHA’lar ve diğer sistemler. Yıllardır Türk Savunma Sanayii’nin geliştiğini, iyi bir noktada gittiğini yazarken hep batıdan eleştiriler geliyordu. “Bu haberler gerçek değil. Bunlar sadece AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’ın propagandası” diyorlardı, inanmıyorlar hatta dalga geçiyorlardı. Ancak Bahar Kalkanı ve Libya’daki gelişmeler Batı’da bir şok etkisi yarattı. Batı dedi ki “Duralım. Gerçekten burada bir şeyler yapılıyor.” Şimdi Türkiye’nin Batı’da yaşadığı en büyük sıkıntı, gelişmeleri FETÖ standarlarındaki gazetecilerin ve hükümet karşıtlarının üzerinden okuyor olmaları. Ama şunu da gördüler, Dünyada ilk defa ABD SİHA kullanımına 2001 yılında başladı, Türkiye ise 2016’da kullandı. Yıl geldi 2020’ye 4 yıl içinde Türkiye filo halinde elektronik harp desteğiyle harekat gerçekleştirdi, bütün dünyayı şaşırttı. Libya’da da yaptıklarımız ortada. Libya ile Doğu Akdeniz Türk Savunma Sanayii’ni daha da geliştirecek. Şöyle düşünün: Akıncı Taaruzi İHA’nın tesleri yapılıyor, yarın bir gün envantere girecek. Kıbrıs’ta bir İHA üssümüz var. buradan havalanan bir Akıncı T/İHA Libya açıklarına geldiğinde Ankara’dan kontrol edilerek yerli seyir füzesini ateşleyerek geri dönebilecek. Bizim kabiliyetimiz buralara geliyor.”