Yazarlar

3 Ekim Türk devletleri işbirliği ve nahçıvan anlaşması.

3 Ekim, Türk Dünyasını tek bir çatı altında toplanarak “Köklü geçmişten, güçlü geleceğe” prensibiyle daha güçlü bağlar kurarak geleceği birlikte inşa etmek üzere oluşan siyasi iradenin kurumsallaşmasının sembolü olan Nahçıvan Anlaşmasının imzalandığı tarihtir. Türk Dünyasının geleceğinin şekillenmesi açısından tarihi bir adım olan Nahçıvan Anlaşması, 3 Ekim 2009 tarihinde Azerbaycan’ın ev sahipliğinde Nahçıvan’da, Azerbaycan, Türkiye, Kazakistan ve Kırgızistan Cumhurbaşkanlarının katıldığı toplantıda imzalanmıştır. Bu anlaşmayla Türk devletleri arasındaki işbirliğinin çatı kuruluşu olan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin (Türk Keneşi-Türk Konseyi,) kurulmuştur.

Böylece ortak dil, ortak tarih ve ortak kültürel miras temelinde yükselen Türk Devletleri arasındaki asırlık kardeşlik bağları Türk Konseyi bünyesinde kurumsallaşarak Türk Devletleri Teşkilatının doğmasına zemin hazırlanmıştır. 

Türk Devletleri Teşkilatına (TDT) giden zorlu sürecin en önemli halkasını olan Türk Konseyi’nin hukuki alt yapısını oluşturan Nahçıvan Anlaşmasının imzalandığı gün olan 3 Ekim, her yıl Türk Dünyasında “Türk Devletlerinin İşbirliğiGünü” olarak kutlanmaktadır. 

Zorlu bir yoldan, sabırla ilmik ilmik örülen ilişkiler ağı sonucu şekillenen bu sürecin temelli 1992’de Ankara’da gerçekleştirilen devlet başkanları zirvesinde atılmıştır.

Zirveden Teşkilata doğru giden yol birçok fedakarlıklarla birlikte birçok devlet başkanının ciddi iradesi sonucu somutlanmıştır. Bu süreçte Türkiye’nin üstlenmiş olduğu stratejik rol kuşkusuz bu oluşumun şekillenmesinde anahtar rol oynamıştır.

Burada Kazakistan kurucu Cumhurbaşkanı Nur Sulatan Nazarbayev’in katkıları da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. İkinci Karabağ Savaşından zaferle çıkan Azerbaycan’ın yeniden yapılandırdığı dış politikası çerçevesinde özellikle Türk Devletleri Teşkilatında üstlendiği lokomotif rol de üye ülkeler arasında işbirliğinin gelişmesi yönünde olumlu sonuçlar doğurmuştur. 

SSCB’nin dağılmasıyla birlikte 5 Türk Cumhuriyetinin bağımsızlığını ilan etmesi “Türk Asrı” olarak adlandırabileceğimiz yeni bir dönemin başlamıştır. Ancak nerdeyse bir asırdır Moskova üzerinden dünya ile ilişki kuran genç Türk Devletlerinin yeni dünya düzeniyle entegre olmaları kolay olmamıştır. Burada Türkiye’nin deneyimlerine ihtiyaç duyulmuştur.

Türkiye bir taraftan yeni Türk Devletlerinin uluslararası kurum ve kuruluşlarda temsili yönünde kendilerine yardımcı olurken, diğer taraftan Türk Devletleri arasında kapsamlı üst düzey bir ilişkinin tesis edilmesi yönünde çaba göstermiştir.

Bu çerçevede Türk Devletleri arasında işbirliğinin temin edilmesi amacıyla Türkiye’nin çabasıyla 1992 yılında Ankara’da “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi” düzenlenmiş ve bu zirve 2009 yılında kurulacak Türk Konseyi ve 2021 yılında kurulacak Türk Devletleri Teşkilatı’nın ilk adımını teşkil etmiştir. Türk Devletleri arasındaki ilişkileri en üst seviyede geliştirmeyi amaçlayan zirveler, 1992’den 2010’a kadar sürmüş ve 10 zirve gerçekleştirilmiştir.

Azerbaycan’da yapılan 9. Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesinde Konseyinin kuruluşunu sağlayan “Nahçıvan Anlaşması”, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan tarafından imzalanmıştır.

15-16 Eylül 2010 tarihinde İstanbul’da gerçekleşen Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 10. Zirvesi’nin ardından, “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliğiKonseyi”, “Türk Keneşi” veya kısaca “Türk Konseyi” kuruluşunu resmen ilan edilmiştir. 

Türk Konseyinin 2018’de düzenlenen 6. zirvesinde Macaristan gözlemci üye kabul olarak kabul edilirken, Bakü’de 2019’da düzenlenen 7. zirvede de ise Özbekistan, Konsey’e tam üye olmuştur. Dönem başkanlığının Azerbaycan’dan Türkiye’ye devredildiği İstanbul’da gerçekleşen Türk Konseyinin 8. Zirvesinde tarihi bir karar alınarak Türk Konsey’in adı “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştirilmiştir. Bu karar sadece bir isim değişikliğinde ibaret olmayıp, aynı zamanda bir paradigma değişimi anlamına gelmektedir. 

Türk Devletlerinin ortak güçlü iradeleriyle gerçekleşen bu adım ile ilk kez resmî belgelerde “Türk Devletleri” ile “Türk Dünyası” kavramları kullanılmıştır. Ayrıca bu zirvenin en önemli sonuçlarından biri de daimi tarafsızlık statünü öne sürerek Türk Dünyasındaki bu tür oluşumlara mesafeli kalan Türkmenistan gözlemci üye olması olmuştur. 

Ayrıca bu zirvede Türk Devletleri Teşkilatın gelecek perspektifini çizen ve çok yönlü işbirliği planı niteliğinde olan “Türk Dünyası 2040 Vizyonu Belgesi” de kabul edilmiştir. 2022’de Semerkant’ta düzenlenen 9. Zirve’de tarihi bir kararla KKTC Teşkilata gözlemci üye olarak alınmıştır. Böylece tüm Türk Devletleri, TDT’nin çatısı altında toplanmıştır. 

Mevcut organizasyon yapısıyla yatay olarak genişlemesi büyük ölçüde tamamlayan TDT’nin dikey olarak derinlemesine ihtiyacı bulunmaktadır. Devlet Başkanları Zirvesiyle başlayan Türk Konseyiyle kurumsallaşan ve Türk Devletleri Teşkilatıyla stratejik bir yapıya kavuşan bu oluşum geride bıraktığı 30 yıllık süreçte daha çok kültürel alanda etkinlik göstermiştir. Bundan sonraki süreçte artık TDT’nindaha stratejik işbirliği içine girmeli ve üye devletlerin yaşadıkları sorunları çözmek konusunda inisiyatifgeliştirmelidir. 

SSCB mirası birçok sorunu devralan TDT’yeüye ülkelerin söz konusu maruz kaldıkları sorunları çözümünü TDT bünyesinde gerçekleşmesi halinde bu ülkelerin Teşkilata olan bağlılıkları artacak ve ilgili ülkelerin kamuoyunda Teşkilatın itibarı artacaktır.

Böylece TDT bölgesel düzeyde daha etkin hale gelecektir. Unutmamak lazım ki yeni Türk Cumhuriyetleri sosyo-politik yapıları gereği çözüm odaklı ülkelerdir.

Bu ülkelerin bağımsızlıktan bu yana uzun süre geçmesine rağmen Rusya ile olan güçlü bağlarının temelinde de bu anlayış yatmaktadır. 

Diğer taraftan TDT’nin yol haritası niteliğinde olan ve kapsamlı olarak hazırlanan Türk Dünyası 2040 Vizyonu Belgesi ve Semerkant Bildirisinde belirlenen ve ülke liderleri tarafından hayata geçirilmek istenen işbirliği alanlarında beklenen ilerlemenin sağlanabilmesi için üye ülkelerin bu alanda liyakatli kadroların yetiştirmeleri gerekmektedir.

Zira ilgili belgelerde planlanan işbirliğinin somutlaştırılmasında siyasi irade yanında bunları hayata geçirebilecek insan kaynaklarına da ihtiyaç bulunmaktadır. Ayrıca Türk Devletler işbirliğine ilişkin şekillenen siyasi iradenin içselleştirilmesi ve topluma yansıtılması için Türk Dünyasının değerlerini benimsenmiş ve birlik fikri içselleştirmiş Türk aydınları ya da elitlerinin yetiştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bağımsızlıktan bu yana arada 30 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen hala post Bu elitlerin yetişmesinde ise başta üniversiteler olmak üzere eğitim kurumlarına ciddi görev düşmektedir. 

Son olarak TDT’nin toplumlar nezdinde içselleştirilmesinde en önemli unsur halkın gelir düzeyine katkı sağlamsını temin edecek uygulama ya da işbirliğinin önü açılmasıdır. Bu kapsamda özellikle iş ve çalışma izinlerinin kolaylaştırılması büyük önem arz etmektedir.

Özellikle yükseköğretimde Türk Devletleri için belirlenmiş kotalar dahilinde üniversitelerin öğretim üyesi çalıştırılması zorunluğu getirilmesini faydalı olacağı kanaatindeyim. Bununla birlikte yaz öğretimi ve gençlik kamplarına ağırlık verilmelidir. 

Böylece Türk Dünyasının gençleri bir araya gelerek tanışmalı ve birbirleriyle sağlıklı çalışma ortamı oluşturulmalıdır. 

Unutulmaması gerekir ki bir projenin başarısı o projenin evreni tarafında anlaşılması ve kabul görmesine bağlıdır. 

Biz Birlikte Daha Güçlüyüz! Tük Dünyası İşbirliğiGünü Kutlu Olsun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyiciyi devre dışı bırakın!