a

Sadim dede ile tarihe yolculuk

Sadim dede….Azerbaycan’ın Saatli reyonunun Smada köyünde yaşıyor. Bu isim Ahıska’daki köylerinin adıdır. Sadim dede bir asırlık çınar gibi dimdik ayakta…95 yaşı devirmiş…Şair ruhlu, nüktedan, bilge bir kişi. Her kelimesinden tecrübe akıyor… Cümleleri hikmet dolu…kendisi ile sohbet

https://haberyum.com/wp-content/uploads/2023/08/masal-bahçe.png https://haberyum.com/wp-content/uploads/2023/10/134X550.jpg

Sadim dede….Azerbaycan’ın Saatli reyonunun Smada köyünde yaşıyor. Bu isim Ahıska’daki köylerinin adıdır. Sadim dede bir asırlık çınar gibi dimdik ayakta…95 yaşı devirmiş…Şair ruhlu, nüktedan, bilge bir kişi. Her kelimesinden tecrübe akıyor… Cümleleri hikmet dolu…kendisi ile sohbet ederken hüzün ile sevinci bir arada yaşıyorsunuz…Özbekçe ve Rusça oldukça akıcı konuşuyor. Özellikle Özbek şairlerinde okuduğu şiirleri insanı mest ediyor. SSCB döneminde kolhozlarda çalışmış, yöneticilik yapmış ve dönemin ideolojisi ile tanışmıştır. Hali hazırda köyünde kendisi gibi aksakal kardeşi Nadim dede ile birlikte Ahıskalılara rehberlik yapıyorlar.

Sadim dede…bir zülüm imparatorluğunun doğuşu ve batışı ömrüne sığdırmış…Lenin döneminde doğmuş, Stalin döneminde sürgüne gönderilmiş ve Gorbaçov döneminde özgürlüğe doğru adım atmıştır. Zulüm görmüş, ümitsizlikler savaşmış, vatan hasretiyle kavrulmuş, Gürcistan’ın vefasızlığı ile tanışmış, kardeş Azerbaycan’ın şefkatiyle kucaklaşmış, 20 Yanvar olayları görmüş, Birinci Karabağ Savaşında can Ali’sini şehadete yolcu etmiş… Kısaca hayata dair birçok şeyi ömrüne yerleştirmiştir. Şimdi köyünde torunlarının torunlarıyla huzurlu bir hayat yaşamını sürdürüyor.

WhatsApp Image 2022 07 13 at 08.59.58

Yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen Sadim dedenin dilinden şükür eksik olmuyor. Kendi ifadesiyle, “Adalet-i İlahinin tecellisini daha hayatta iken görmüştür”. Kendilerini sürgüne gönderen Stalin’in soyunun kurumasını örnek gösteriyor.  Stalin’in ölümünden kızının Fransa’ya kaçmasını örnek olarak gösteriyor. Peki suçları neydi ki, Sadim dedeler sürgüne gönderildi? Hukuki anlamda hiçbir suçları yoktu. Dönemin ideolojik bakışı ve diktatör Staline göre ise suçları Türk ve Müslüman olmaktı. Ellerinde hiçbir somut delil yoktu ama SSCB yönetimine göre bunların Türkiye ile işbirliği yapmak ihtimali vardı. Bu ihtimal bile Ahıskalı Türkleri sürgüne göndermek için yeterli gördüler. Ama nasıl bir sürgün? Dünyada emsali az görünen bir vahşeti içeren sürgün… işin gerçeği bu bir sürgün müydü? Soykırım mıydı? Yoksa ölüme yolculuk muydu? Kışta, üstü açık hayvan taşımada kullanılan vagonlarda, yanlarına bir şey almalarına izin verilmeden, aç-sussuz bir yolculuğa ne ad verilirse işte o?

Bayram ziyareti dolayısıyla Sadim dedeyi ziyarete gitmiştik. Konu dönüp dolaşıp, sürgüne geldi. Sadim dede bu süreci tüm detayları ile hatırlıyor. O süreci yaşayarak size aktarıyordu. Sadim dede sürgünün ansızın gerçekleştiği ifade ediyor. O nedenle hazırlıklı değildiler, yanlarına pek bir şey alamadıklarını ifade ediyor. Hata evde bulunan altınları bile eşi askerde olan gelinleri bir bez içinde sarar samanlığın damına sakladığını söylüyor. Yolculuk esnasında anlatılması güç zorluklarla mücadele ettiklerini ve bu yolculukta çok sayıda insanın vefat ettiğini ifade ediyor. Ölenlerin gömülmesine bile izin verilmediği ve cesetlerin vagonlardan dışarı attıklarını ifade ediyor. Uzun bir yolculuk süresince yıkanmadıkları için bitlendikler, karlı bir kış gecesinde Taşkent’e vardıkları, burada ateş yakarak elbiselerini ateş üzerinde silkeleyerek bitleri kırdıklarını ifade ediyor. Sadim dede konuşmasına şöyle devam ediyor:

“Bu yolcuk öyle sıkıntılı geçti ki, anneler evlatlarından bile vazgeçmiş durumdaydı. Karlı soğuk bir gecede istasyonda indiklerinde eşi askerde olan bir hanım kucağındaki 2,5 yaşında kız çocuğu yere attı… Çocuğun sesi çıkmıyordu ve kapkara kesildi. Rus bir hanım yerdeki çocuğu gördü, geldi, çocuğu aldı, annesini bulmaya çalıştı. Kimse çocuğu almadı. Kadının kocası askerdi. Üstünde elbisesi yoktu. 5 çocuğu (2 oğlan, 3 kız) vardı. Rus kadın çocuğu tekrar annesine verdi. Ancak o gece kar altında kaldıkları için çocuk öldü. Aç ve sussuz idik…Ahmet adında bir amcam vardı. O da o gece öldü. Ama cenazesini bulamadık. Sabah İstasyona geldiğimizde Kadın erkek cenazeleri bir arada üst üst yığılmış durumdaydı.  Unutmadığım bir tablo ise bir çocuk annesinin kucağında, meme emzirirken annesi ile birlikte ölmüş olmalarıydı. Amcam cenaze yığınının en altında idi. Ama çıkarıp ne edecektik. Sonra askerler geldi, onları bir şeylere yükleyip, götürdüler. Bu bizim vagonda olanlar…diğerinde ne oldu bilemiyorum. Sonra bizi alıp, 15-20 kişi küçük bir eve yerleştirdiler…zaten bit salgını vardı… bir de bu salgından kırılan oldu. Biz Tiflis’ten gelirken sodadan sabun yaptırmıştık. Nedense yanımıza bir şey almamışken bu sabunu almıştık. Onunla gizli gizli yıkanıyorduk. Çünkü görselerdi, isteyeceklerdi. Onlara verecek durumda değildik. Bu esnada halam ve nenem de öldü. Babam beş çocuklu yetim aile de evimize taşıdı. Annem dedi ki tüm bu canları nasıl doyuracaksın? Babam dedi ki bunlar kimsesiz, kız çocukları, onları nasıl ortada bırakayım? Yaşayacaksak birlikte yaşayalım, ölürsek birlikte ölelim? Babam gece gündüz çalışıp bizi doyurmaya çalışıyordu… Bu aile ile birlikte yaşadık. Biz onları kendimize kardeş olarak bildik. Çocuklarımız onları bibi olarak bildiler.

WhatsApp Image 2022 07 13 at 08.59.57

Özbekistan’a gitmeden önce hakkımızda çok olumsuz propaganda yapmışlardı. Bizleri insan etti yiyen bir millet olarak tanıtmışlardı. Ama Özbekler, büyüklerimizin namaz kıldıklarını görünce şaşırmışlar. Bunlar Müslümandırlar, üstelik hanımları da namaz kılıyorlar, demişler.  Böylece kaynaşmaya başladık. Stalin öldükten sonra kısmi bir serbestlik başladı. Biz geri dönmek istedik ama Gürcüler bizi kabul etmedi. Buna karşın Azerbaycan yönetimi bizleri kabul etti. Azerbaycan yönetimi bizleri talep etti. Moskova da bu talebi uygun gördü. 1961 yılında biz Azerbaycan döndük. Bizi terk edilmiş Rus köylerine yerleştirdiler. Azerbaycan hükümeti bizlere yardım etti. Bizlere ev, bark verdi. Her konuda yardımcı oldu. Zaman geçti. SSCB dağıldı, Azerbaycan bağımsızlığını kazandı. Haydar Aliyev Cumhurbaşkanı oldu. Böylece bir zulüm imparatorluğunun doğuşu, yükselişi ve çöküşünü gördüm.

Haydar Aliyev’e sorarlar: Cenap Aliyev, bu Ahıska Türkleri vatanlarına gitmek istiyorlar. Siz bu olaya nasıl bakıyorsunuz?

Der ki: Çok iyi biliyorum ki, Gürcüler onları kabul etmeyecektir. Şayet kabul etseler biz onlar çiçeklerle uğurlarız. Kabul etmezseler onları koltuğumuz altında saklarız. 1918 yılını unutmayın. Türkler, 2000 km yolu yayan ile geldiler. Bizleri zulümden kurtardılar. Yoksa Azerbaycan toprakları, Rusya, Gürcistan ve Ermenistan’ı aralarında paylaşılacaktı. Onların yardımıyla biz bu devleti kurduk.”

Sadim dede Azerbaycan’a minnettarlığını ifade ederken “Hamza” adındaki amcasının Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusunda savaştığını Azerbaycan için savaştığı, oğlu Ali’nin Karabağda şehit düştüğünü da ifade ediyor. Bu toprakları kendisinin kutsal vatanı ve Azerbaycan Bayrağı kendisinin Bayrağı olduğunu gönülden kabul ediyor. Sadim amca torunlarıyla ve kardeşi Nadim dede ile birlikte köyde huzur içinde yaşamaya devam etmelerini ve kendilerine zulmeden SSCB’nin yerle yeksan olup, o zülüm imparatorluğunun yerinde yeller estiğini ifade ederek şükretmeyi de ihmal etmiyor.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Tüm Yorumlar (1)
  • Sevda
    2 sene önce
    0 0

    Sayın Mehmet Yüce hocam dedemle yapmış olduğunuz bu güzel ropörtaj için çok teşekkür ederim. Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.

Sıradaki haber:

Karabağ Zaferi Sonrası Azerbaycan’ın Diplomatik Hamlaler