
Sistemin içine çektiği hayatlardan birisiydi Nihal Candan.
Evlatlarımıza, hatta evlerimize girip yuvaları yıkan, ahtapot gibi bir sürü kolu olan sistem.
Kültürümüzü, örf ve ananelerimizi törpüleyerek yok eden bir sistem.
Fenomenler!
Anne karnında başlıyor her şey.
Babalar, anneler kendi elleriyle evlatlarının videolarını çekip paylaşıyorlar.
İş çığırından çoktan çıktı.
Büyük tehlike!
Herkes Nihal Candan’ı ve ailesini sorguluyor.
Ve pek çoğu aynı durumdalar aslında.
Bunların öncüleri:
Sabah ve öğle kuşağı programları, diziler…
En büyük tahrik edici, sevdirici, girişimci yönü.
Fenomenler!
Ve
Mafya dizileri.
Evli kadınlar, erkekler, bebekler, çocuklar ve ailece TikTok kurbanları.
Büyük bir ışıltıya kapılıp gidiyorlar.
Hiçbir insan sonsuza kadar parlayamaz.
Çok erken söner ışıkları, kayar gider bazılarının.
Tutunamaz…
Vazgeçersiniz bir zaman sonra.
Hatta canınızdan bile olursunuz.
Vazgeçersiniz!
“Vazgeçtim” dersiniz.
O da öyle dedi.
“Vazgeçtim” dedi Nihal Candan.
“Anoreksiya Nervoza Aşk”
“Kırmızı Ferrari – Sazan Sarmalı Aşk”
Nihal CAN’dan öldü.
Canından oldu.
O intihar etmedi.
“İsmi intihar olmasın” diye.
Sadece yavaş yavaş ölmeyi tercih etti.
Genç bir kız, gözlerimizin içine baka baka öldü.
Herkes bu süreçte yazdı, çizdi…
En çok ben istedim bir şeyler yazıp çizmeyi…
Ama ne elim ne de yüreğim elvermedi bir anne olarak.
Ben böyle…
Arada bir kalemime başkaldırıyorum işte.
Geçmişiyle ilgili hiçbir şey yazmak istemiyorum.
Hemen hemen herkes, her şeyi hep birlikte yaşayıp gördük.
TV ve sanalda yaşadıklarına şahit olduk.
Peki yaşamadıklarına?
Dün akşam bir belgesel izledim.
Akıntıya karşı yüzen ve dalgalarla boğuşan bir dalgıç yüzücü.
Yüzerken el, kol, bacak, bel hareketleri inanılmazdı.
Beli muhteşem kıvraktı…
Peki akıntıya karşı koyarken aklını mı kullanıyordu yoksa aldığı yüzücülük eğitimiyle bedenini mi?
Her ikisini de aynı anda kullanmasaydı, ölürdü.
Çok zorlandı.
Su yüzüne çıktığında, çok iyi bir yüzücü olduğu için bunu başardığını,
su altında büyük mücadele verdiğini,
bunun ne kadar zor olduğunu,
ölüm kalım arasında nasıl savaştığını gözler önüne serdi.
İyi bir yüzücü olmasaydı bunu başarabilir miydi?
Elbette hayır.
Tıpkı Nihal Candan gibi.
Profesör bir babanın, öğretmen bir annenin evladıydı.
Ve hukuk okuyordu.
Eğitimli bir aileden geliyordu.
Lakin dışarıdaki çukuru göremedi.
Düştü içine, çırpındıkça çırpındı.
O iyi bir yüzücü değildi.
Akıntıya nasıl kürek çekeceğini bilmiyordu.
Büyük dalgalarla nasıl baş edilir, bilemiyordu.
Zannediyordu ki;
Hayat babasının omuzlarından atladığı deniz.
Zannediyordu ki;
Hayat, villasının bahçesindeki yüzdüğü havuz gibiydi.
Temiz ve berrak.
Atalarımızın dediği gibi:
“Büyük suda yüzmekti amacı; küçük suda yüzerse mundar olacaktı.”
Dibi gözükmeyen denizlere daldı.
Kürek çekti uzun bir zaman.
Ve bunu kimse görmedi.
O bir fenomen’di.
Şan, şöhret, para…
Gençliğin etrafını saran ahtapot kolları gibi sarıldı çevresine.
Ve aşık oldu.
Yaraladı büyük aşk onu.
Gemi su almaya başladı.
Ama o bunun farkında değildi.
O’na dolandırıcı denildi.
Bir çete üyesi olduğu ve cezasını çekmek üzere
Silivri Cezaevi’ne konulduğu ana kadar.
İşte tam da süreç burada başladı.
Sebep olanlar dışarıda…
Heva ve heveslerinin kurbanı olan Nihal içeride.
Kocası, ilk fırsatta sevgili yaptı, falan filan…
İçeride yaşantısının muhasebesini mi yaptı?
Ya da çıkacağı günlerin hayalini mi kurdu?
Bilinen tek şey:
Çok ağır geldi.
Kaldıramadı yaşadıklarını Nihal.
Çok iyi biliyordu ki;
İçeride ya da dışarıda, artık ona huzur yoktu.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Çünkü çok yorulmuştu.
Muhtemelen dışarı çıkacağı günlerin hayalini kuruyordu.
Ama nasıl?
Bildiğimiz bir şey var:
Kendini ölüme götürmek.
İnanıyordu ki,
bu dünyadaki misyonunu doldurmuştu.
Bunu da onun gibi fenomen olan kardeşi Bahar Candan’dan öğrendik.
En büyük idolü ablasıydı.
Ve bir cılız ses yükseldi:
“Ablam ölüyor! Bir şeyler yapın!
Yaşadıklarını sindiremedi.
Umarım bir gence böyle bir iftira atıp hayatını mahvettiğiniz için vicdan azabı duyabilirsiniz.”
Bu genç kız ölürken,
günah ve sevaplarıyla Allah’ın huzuruna gitti.
Peki sizler?
Siz, sanalda çarşaf çarşaf yorum yazanlar…
O can çekişirken…
Omuzlarınızda, kalbinizde binlerce veballe kala kaldınız.
Yalan, dedikodu, iftira…
Üstelik hiç tanımadığınız biri hakkında.
Hem de en ağırından.
O bir hata yaptı… ve canıyla ödedi.
Sizler hiç hata yapmadınız mı?
Yapmadıysanız, garantisi var mı?
Peki evlatlarınız var mı?
Yaşattıklarınızı yaşamadan ölmeyeceksiniz, bunu bilin.
Sanal alemin ahengine kapıldılar.
Üzgünüm.
Hepsi bu…
Sadece bunu söyleyebiliyorum:
Üzgünüm.
Allah rahmet eylesin, cennet mekânı olsun inşallah.
Ailesine başsağlığı diliyorum.
Sağlıcakla kalın.
Kendi dünyanızda kalın.
Başkalarının dünyası renkli olsa bile…
Siz kendi dünyanızı aydınlatın.
M& DEV