
Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Türk Dünyası İktisat Fakültesi ev sahipliğinde 16-17 Mayıs 2025 tarihlerinde Bakü’de yapılan “Ortak Gelecek Sosyal-İktisadi İnovasyonlar” konulu Uluslararası Türk Dünyası İktisat Kongresi hem konu bakımından hem de zamanlama bakımından oldukça isabetle olmuştur.
Bu kongrenin gerçekleştirilmesinde başta Fakülte dekanı Dr. Yusuf Aliyev olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür etmeyi borç bilirim.
Kongrenin açılışına başta T.C. Bakü Büyükelçisi Prof. Dr. Birol Akgün ve KKTC Büyükelçisi Ufuk Turganer olmak üzere Milletvekilleri, TİKA Bakü Koordinatörü, Rektörler, Elçilik Müşavirleri, Bürokratlar, Akademisyenler, Kamu kurum ve sivil kuruluşların temsilcileri ile öğrenciler katılım sağladı.
Kongreye ilgi oldukça yoğundu.

Kongreye Azerbaycan’ın yanı sıra Türkiye, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’dan akademisyenler katıldılar. Kongrede üç panel ve çok sayıda oturumda Türk Dünyası’nın ekonomik ve sosyal geleceğini şekillendirecek yenilikçi fikirleri ve projeleri tartışıldı.
Birinci panelde “Türk Dünyasında Sürdürülebilir ve Yeşil Ekonominin Yeni Dönemi” konusu ele alındı. Panelde, sürdürülebilirlik, çevre politikaları ve Türk dünyasındaki ekonomik dönüşüm hakkında önemli bilgiler ve deneyimler paylaşıldı.
“Bilgi Yönetimi ve Yapay Zeka” başlıklı ikinci panelde teknolojinin ve bilginin ekonomik kalkınmadaki dönüştürücü gücü tartışıldı.
“Gençlik ve Ekonomik Kalkınma: Yeni Nesil Girişimcilik ve Startup’lar” başlıklı üçüncü panelde ise Türk Dünyası’nın genç girişimcilerinin ekonomik kalkınmadaki rolü ve startup ekosisteminin geleceği konular tartışıldı.
İki gün boyunca da yüz yüze ve online olarak birçok oturum yapıldı.
Şimdi gelelim konunun özüne…
Türk Devletleri Teşkilatı, uzun ve yorucu bir çalışmanın sonucu büyük emeklerle kuruldu.
Bilindiği üzere SSCB’nin dağılmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti dönemin cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın büyük çabalarıyla bağımsızlıklarını yeni ilan eden Türk Cumhuriyetlerinin devlet başkanlarının iştiraki sonucu 1992 yılında Ankara’da gerçekleşen Türk Dili Konuşan Devlet Başkanları Zirvesiyle başlayan süreç Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan arasında 3 Ekim 2009 tarihinde imzalanan “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin Kurulmasına Dair Nahçıvan Anlaşması”yla kurulan Türk Konseyi’nin kurulmasıyla kurumsallaşmıştır.
Karabağ Zaferi sonrasında 2021’de de İstanbul’da düzenlenen 8. Zirvede Türk Konseyi’nin adı Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) olarak değiştirilmiştir.

Bu Zirvede Teşkilatın yol haritası hükmünde Türk Dünyası 2040 Vizyonu Belgesi de onaylanmıştır.
Bu süreç sonrasında TDT’ye üye ülkeler arasında çok yönlü ilişkiler geliştirilmeye çalışılmış ve birçok alanda işbirliği yapılması konusunda görüş birliğine varılmıştır.
Tespit edilen alanlarda işbirliği konusu yıllık olarak yapılan zirvelerde ele alınmış ve bazı önemli somut adımlar atılmıştır.
Ancak Liderler düzeyinde atılan bu adımlar akademisyen ve bürokratlar ile ilgili sektör temsilcilerince yeterince somutlaştırılamadığı için istenen sonuca ulaşmada gecikmeler yaşanmaktadır.
Dolayısıyla Türk Dünyası işbirliği ya da entegrasyon konusunun akademik camiada ele alınması ve konuya ilişkin yol haritalarının hazırlanmasına büyük ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu nedenle de Türk Dünyası akademisyenleri sıklıkla bir araya gelmeleri ve işbirliği konuları derinlemesine müzakere etmeleri kaçınılmazdır.
İşte bu tür kongreler bu amaca uygun birer akademik sosyalleşme platformu rolünü üstlenmektedirler.
Eğer Türk Dünyası 2040 Vizyonu Belgesi, Zirve Bildirileri ya da ilgili komisyonlarda hazırlanan eylem planları yeterince somutlaştırılıp topluma sunulmazsa, bu çabalardan beklenen sonuçlar zayıf kalacağı aşikardır.

Kongreye, zaman açısından önemine değinecek olursa son dönemlerde bazı kesimlerde kasıtlı, bazı kesimler de ise bilinçsiz bir şekilde Türk Devletleri Teşkilatına ve Türk Dünyasına yönelik olumsuz algı oluşturulmaya çalışıldığı bir dönemde yapılması önem arz etmektedir.
Bağımsızlıklarından bu yana süreci takip eden birisi olarak şu hususu vurgulamak isterim ki, maalesef Türk Devletleri ya da halkları birbirini yeterince tanımamakta, hassasiyetlerini anlamamakta, iç ve dış dinamikleri konusunda yeterince bilgi sahibi olmamaktadır.
Her biri kendi bakış açısıyla diğeri hakkında yorum yapmakta, empati kurmak yerine insafsızca yargılamaktadır.
Bu durum ise provokasyona uygun bir ortam oluşturmakta, Türk devlet ya da halkları arasında kırılganlık yaratmak isteyen iç ve dış mihraklara ciddi bir fırsat sunmaktadır.
Ayrıca şu hususu da belirtmek isterim ki, Türk Dünyası entegrasyonu fikrine bölgesel ve küresel güçler yanında her ülkede azımsanmayacak kadar iç unsurlar da mevcuttur.

O nedenle yeni Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıkları ilan ettikleri 1991 yılından günümüze kadar geçen süre içinde Türk Birliği için ciddi bir mücadele verilmiştir.
Bu süreçte aşılması çok zor olan bir takım sorunlar aşılmıştır. Buna rağmen hala aşılamayan ciddi sorunlar da bulunmaktadır.
O nedenle Türk Dünyası ile ilgili yorumlarda daha temkinli olunmalı ve daha dikkatli bir üslup kullanılmalıdır.
Aksi takdirde başkalarının değirmenine su taşımış olacağız.
İşte bu tür kongreler aynı zamanda farklı Türk Devlet ya da topluluklardan katılanlar arasında dostluğun gelişmesine, ülke ve toplum hassasiyetlerinin öğrenilmesine ve ortak dilin kullanılmasına yol açacaktır.
Bu da entegrasyona gidecek yola katkı sağlayacaktır.