ABD’deki olaylara farklı bir bakış açısı: Trump kaybederse Türkiye için iyi olmaz
Gazeteciler Hasan Basri Yalçın, Nihat Ali Özcan, Hakan Çopur ve Serra Karaçam ABD’deki olayları Haber 7’ye değerlendirdi. Olayları “ANTIFA, FETÖ, PKK” üzerinden elen alan Hasan Basri Yalçın, Trump’ın ABD’deki siyasete yön vermeye çalıştığını, bu sebeple PYD ve FETÖ ile Trump’ın arasının bozulacak olmasının Türkiye açısından avantaj olabileceğini vurguladı. Yalçın, “Trump kaybederse Türkiye için iyi sonuç olmaz” dedi.
Haber7 / Tarık Dağlı
ABD’de siyahi George Floyd’un polis tarafından trajik bir şekilde öldürülmesi bir anda ülkenin savaş alanına dönmesine neden oldu. Kısa sürede önce bir çok eyalete ardından da dünyaya yayılan eylemler, tam da ABD seçimleri öncesi Trump’ın temsil ettiği yerelciler ile küreselciler olarak bilenen Trump karşıtlarının bir çekişmesi olarak yorumlandı. Yaşanan olayların öncesi, sonrası, etkileri ve olası sonuçlarını uzmanlarına sorduk.
Gazetecilerden Nihat Ali Özcan yağma olaylarının Trump’ı güçlendireceğini söylerken, Hakan Çopur, askerin sokağa inmesiyle olayların kısa süre sonra duracağını dile getirdi. Serra Karaçam ise “Antifa” konusuna değindi. Karaçam, ABD yasalarına göre Antifa’nın terör örgütü ilan edilmesinin mümkün olmadığını söyleterek, “Ancak sanıldığı gibi Antifa’nın terörist örgüt ilan edilmesi ABD’de mümkün değil yasaya göre gidilirse. Ancak dış kaynaklı örgütler terörist ilan edilebiliyor. Anayasa’nın ilk maddesi buna engel. Sadece eylemler yargılanabilir ve ABD menşeili bir grubun üyesi olmak suç sayılamaz. Mafya gibi” ifadelerini kullandı.
SABAH GAZETESİ YAZARI HASAN BASRİ YALÇIN: KÜRESELCİLERLE YERELCİLERİN BİLEK GÜREŞİ
“Aslında bu bir polisin, Afro-Amerikan vatandaşlara yönelik şiddetinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir olay olarak görünüyor ama tek başına bu şekilde değerlendirmek yanlış olur. Zaten gösterilerin ilerleyiş biçimlerine bakarsanız bambaşka bir yere doğru geldiğini görürsünüz. Amerika’da maalesef bir Afro-Amerikan ilk defa polis şiddetiyle öldürülmüyor. Her seferinde çeşitli gösteriler olur ama bu defa sanırım bu gösteriler provoke ediliyor. Zaten başkan Trump’ın yaptığı açıklamalarda dikkat ederseniz antifaşist bir örgüt ön plana çıkıyor. Tabi bunun da sadece antifaşist bir örgütle ilişkilendirilmesi de yetersiz ama Trump, onu kamuoyuna karşı bir isimlendirme için kullanıyor.
TRUMP DURUMU LEHİNE ÇEVİREBİLİR
Genel itibariyle şöyle bir hava var: Göstericiler yoğun bir şekilde bunu, Trump’a karşı, Amerika’daki yerelleşmeci eğilimlere karşı sol bir liberal eylem haline dönüştürmeye çalışıyorlar. Demokrat Parti’nin sessizliğine ve tavrına bakarsanız, Joe Biden’ın çeşitli gösteri alanlarına yaptığı ziyaretlere bakarsanız bu çerçevede aslında bu gösterilerin bir şekilde başka bir yere doğru savrulduğunu görürsünüz. Bunun doğrudan seçimlerle alakası olabilir. Seçimler öncesi böyle bir şeyin olması Trump’a yönelik toplumsal cephe kurma yönünde bir eylem olduğu fikrini ortaya çıkıyor. Bunları söylemek için henüz erken ama ne olayların tarafa doğru döneceği de belli olmaz. Trump muhtemelen bu konuda daha sıkı bir duruş sergileyip aksine bunu seçimlerde kendisine karşı uygulan şiddet ve terör şeklinde sunma şansına bile sahip olabilir.
Amerikan medyasında o köşe taşı medyalara bakarsanız zaten nasıl bir hareketlilikte olduğunu görebilirsiniz. CNN, Washington Post, New York Times, vb. sürekli benzer argümanlarla meseleyi Trump’ın yönetememesiyle ilişkilendirerek yayın yapma eğilimi gösteriyorlar.
ANTİFA’YI ÖNEMSİYORUM
Amerika’nın diğer ülkelerde çeşitli gösterileri desteklediği, darbe tezgahladığı, yumuşak geçişler tezgahladığı gibi şeyler hep söylenir. İşte bunlar Amerika’da birbirine çok benzemeyen ama ortak noktaları olan çeşitli grupların bir araya gelmesi şeklinde olabilir. Tabi sokağa çıkanların içinde gerçekten siyahi bir vatandaşa yapılan polis zulmünü kınamak için de sokağa çıkan vardır, sadece yağma için de vardır. Yine bunun içinde sol liberal görüşlerini ortaya sermek için çıkan da vardır. Ama bunlara bakmak bizi çok aydınlatmaz. Asıl motora bakmak lazım. Ben bu Antifa’yı önemsiyorum. Onlar sahadaki şiddeti provoke eden bir grup haline dönüşmüş durumda ve biliyorsunuz bunun PYD ile de ilişkisi vardır. Özellikle sol örgütlerin uluslararası örgütlenme çabaları zaten uzun süredir dikkat çeken bir şeydi.
PYD’YE VRİLEN DESTEK GÜNDEME GELECEKTİR
Trump hükümetinin PYD ile olan ilişkisi aslında devraldığı bir uluslararası siyaset. Onlar bu işi DEAŞ ile bir mücadele gibi görüyor. O bir devlet politikası olarak devam ediyor. Bu noktadan sonra zaten muhtemelen PYD’ye yapılan desteği de Trump gündeme getirecek. Trump’ın, ABD’de kendisini kontrol etmeye çalışan küresel sermayenin büyük patronlarının Amerika’ya yeniden hakim olma mücadelesinde asıl verdiği mücadele buradadır. Antifa üzerinden gidersek bunu PYD ile bir şekilde ilişkilendirmek zorunda kalabilir ama meselenin iç politika temelli kalma ihtimali de var. O yüzden PYD’ye verdiği destek kendisini nasıl etkileyecek onu öngöremiyoruz.
FETÖ’CÜLER ERKENDEN TAVIR ALDIYSA İŞLER ŞİDDETLENECEKTİR
Sokaklara bakıyorsunuz farklı farklı aktörler var. FETÖ’cüler bile sokağa çıktı. Bunlar bize Amerika’nın ve Amerika’daki bu aktörlerin dünyanın farklı yerlerinde yaptıkları eylemlerin bir benzerini bugün Amerika’da yaptıklarının bir göstergesi gibi geliyor. Küreselcilerle yerelciler arasında bir bilek güreşi olarak görüyorum.
“TÜRKİYE İÇİN AVANTAJ OLABİLİR AMA TRUMP KAYNEDER DİĞER TARAF KAZANIRSA TÜRKİYE İÇİN İYİ BİR SONUÇ OLMAZ”
FETÖ’cüleri değerlendirecek olursak; onlar çok erken dönemde ortaya çıkmazlar. Beklerler, durumun nereye doğru gideceğini tespit etmeye çalışıp ona göre hareket almaya çalışırlar. Onların erken dönemde sokağa çıkmış olması –Pensilvanya’dan bağımsız hareket etme ihtimalleri yok- geri dönüş olamayacak şekilde sert bir mücadelenin başlayacağına işarettir. Bununla ilgili olarak Trump’ın, Enes Kanter’i o gösteri mekanlarında gördüğü zaman FETÖ ile ilgili kanaati biraz daha gelişecektir. Bunlar zaten hep küresel sermayenin aparatları: FETÖ, PYD, PKK… Bunlar bir şekilde bir aparat haline dönüştürülmüş örgütler. Bu saatten sonra FETÖ’cüler için de bir dönüş yok. Dolayısıyla bu mücadelenin kazananı tüm küresel sistemi etkileyecek. Dolayısıyla Türkiye’yi de çok ciddi biçimde etkileyecek sonuçları olacak. Yani Trump’ı sevmezsiniz. Filistin’e karşı uyguladığı politikaları çok alçakça bulabilirsiniz. Ama Trump kendi çerçevesinde Amerikan siyasetine bir yön vermeye çalışıyor. Ve o yönü verirken bir şekilde PYD ile FETÖ ile Trump’ın arasının bozulacak, daha da şiddetlenecek olması Türkiye açısından avantajlı bir duruma işaret eder. Ama eğer Trump kaybeder diğer taraf bu anlamda daha başarılı çıkacak olursa Türkiye için bu çok iyi bir sonuç değil.”
MİLLİYET GAZETESİ YAZARI NİHAT ALİ ÖZCAN: NE ABD PARÇALANIR NE DE OLAYLAR BÜYÜR
“Bu tür hareketlerin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde nedenleri var. Bireysel düzlemde insanlar güçlüklerle karşı karşıya kaldığında ya da kendini tehdit altında hissettiğinde bir şekilde sistemde bazı değişiklikleri talep etmeyi yol olarak görür. Eğer bunları iyi yönetemez de farklı bir yerlere taşırsanız polise karşı şiddet kullanmadan yağmaya kadar farklı olayları da beraberinde getirir. Çünkü olayların bir kısmı organize bir biçimde olmaktan çok biriken bir öfkenin ya da bir tepkinin şekillenmesidir.
IRKÇILIK SİYAHIN DA BEYAZIN DA HAFIZASINDA VAR
Bunun tabi bir de toplumsal boyutu var. Genelde dışlanan ya da tarihsel travmaları olan, bu travmaların etkilerini yaşadığı gruplarda da benzer hareketler ve tepkiler görülür. Amerika’daki olaya baktığımız zaman ortada bir mağdur siyahi var. Ve buna fiili güç kullanan beyaz bir polis var. Bunlar sembolik olarak da bir şeye işaret ediyor. Amerika’da şu anda hukuk sistemi, kurumlar her ne kadar sıkı bir şekilde ırkçılığa karşı bir politika yürüttüklerini söyleseler de bir yasa düzenlemeleri olsa da hem sosyal ve ekonomik hayatta hem de toplumun hafızasında ırkçılık, ten rengine dayalı ayrımcılık tamamen ortadan kaldırılmış değil. Yasalarda sorun yok ama ne siyahilerin ruhunun derinliklerinde ne de beyazların özel hayatında tam uygulayamıyorsunuz. O yüzden bu travma zaman zaman nüksediyor. Çünkü yasalarla olmasa da bu ekonomik, sosyal ayrım doğal olarak siyahileri önünde bir bariyer oluşturuyor. Hem bireysel hem de toplumsal düzlemde gerçek bir olgu yaşıyor bütün dünya.
TRUMP İLE EYALETLER FARKLI GÖRÜŞLERDE
Bu olguların en önemlisi koronavirüs hikayesi… Koronavirüsün en çok hissedildiği yerlerden biri Amerika. Çünkü güçlü bir ülkenin böylesine bir sorun karşısında çok iyi organize olup buna uygun bir cevap verememesi ardından da başlayan işsizlik ve bu ekonomik kayıpların muhatabı ağırlıklı olarak siyahilerden oluşuyor. Burada tabi hem psikolojik nedenler hem de tarihsel ve toplumsal travmaları açığa çıkaran yeni bir olay yeni bir iklim oluşturdu. Bu hadiseyle birlikte fitili ateşlendi. Tabi doğru adımlar atılamayınca ülkenin farklı yerlerine doğru yayılmaya başladı. Çünkü bunu yönetmek konusunda sorumlu olan politikacılar arasında da farklı görüşler var: yerel politikacılarla, Trump gibi ülkenin tamamı mı yönetenler. Amerikan sistemi de merkezi otorite olmadığı için sorumluluklar merkezi hükümet ile yerel hükümetler veya eyaletler arasında paylaşılmış durumda. Dolayısıyla her iki taraf da kendi yetkileri konusunda oldukça kıskanç ve farklı bakış açılarında olunca bu sefer çözümü senkronize etme konusunda sorun yaşıyorlar. Hem bu sistematik problemler hem de sorunun derinliği ve bu korona meselesi konuyu alıp başka yerlere taşıdı.
YAĞMA OLAYLARI, TOPLUMU TRUMP ETRAFINDA BİRLEŞTİREBİLİR
Fakat burada şöyle de bir durum söz konusu; polise karşı olan tepki, yağmalama bu tarz şeylere dönünce bir müddet sonra bu karşı bir reaksiyonu da doğurdu. Seçime giden bir Amerika var ve Trump burada daha çok istikrarı temsil ediyor. Özel mala ve mülkiyete yönelik bu tarz saldırılar bir müddet sonra ülkenin çoğunluğunu oluşturan beyaz ya da güvenlik isteyenleri Trump’ın etrafında birleştirebilirler. Trump da bunu hesap etmiş olmalı ki bu hareketlerini biraz daha Amerikanvari sol ya da Amerikanvari anti anarşist yapıları itham eden onları suçlayan yapıya doğru dönüp bunu aynı zamanda iç politikadaki seçim için bir malzeme haline dönüştürüyor. Dolaysıyla bu süreç devam eder ama buradan ne Amerika parçalanır ne de daha büyük olaylara neden olur. Ama sonunda Amerika kendi gücüyle, tolere etme kapasitesiyle bunları yönetir diye düşünüyorum.
GEÇMİŞTE DAHA ŞİDDETLİLERİ DE OLMUŞTU
Özellikle Demokratların ortada görünmemesi ya da protestocuları da arkalar gibi bir tutum takınması da, Trump’ın bu durumu seçim malzemesi olarak kullanmasının önünü açıyor. O yüzden bunlar seçimleri etkiliyor seçimler de bunları etkileyecek. Ama bu kadar farklı faktörün sistemde olduğu bir yapıda kesin hükümlü sonuçlar ortaya koymak mümkün değil. Genel olarak geçmişte de baktığımızda Amerikan tarihinde buna benzer çok hadise var. Daha büyükleri daha şiddetlileri de var. Bu tarz sokak şiddetleri gösterileri vs daha önce de yaşadılar. Sonuçta bu da o dalgalardan biri gibi görülebilir.”
AKADEMİSYEN DR. İBRAHİM EFE: TRUMP VE KÜRESELCİLER ARASINDAKİ REKABET DAHA DA ŞİDDETLENEBİLİR
“25 Mayıs’ta Amerika’da Minnesota Eyaleti’nin Minneapolis şehrinde Derek Chauvin adlı polis, 20 dolarlık sahte para kullandığı şüphesiyle tutuklamaya çalıştığı George Floyd’u boğazına dizini basarak ve nefes almasına engel olarak öldürdü. Olaya ait kamera kayıtları kısa sürede yayılarak, George Floyd’un son sözlerinin (I can’t breathe, Nefes alamıyorum) sloganlaştığı protestoların fitilini ateşledi.
KATİLİN ADI MANİDAR
Olaya ve sonrasına dair komplo teorilerini şimdilik bir tarafa bırakırsak, olayın televizyonlardan alışkın hala geldiğimiz Amerikan polis şiddetinin en sarih örneklerinden biri ve Amerika’yı yaklaşık 400 yıldır enfekte eden bir salgının, ırkçılığın da dışa vurumu olduğu görülebilir. Nitekim katilin Fransızca kökenli “Chauvin” soyadını taşıması manidardır. Bu isim, önceleri aşırı milliyetçi duyguları ifade etmek için kullanılan ve zamanla her tür bağnazlık ve önyargı için kullanılan “chauvinism” (şovenizm) kelimesinin kökenidir.
Türkçe’ye “Amerika Birleşik Devletleri Halklarının Tarihi” şeklinde çevrilen eserin müellifi Howard Zinn mealen şöyle demektedir: “Zulme uğrayan insanların hafızası silinemez ve böyle hatıraları olan insanlar için isyan yerin hemen altındadır.”
George Floyd’un zalimce katlini takip eden protestoların Afro-Amerikalıların zulme karşı isyanına dönüşme ihtimali protestolara farklı emelleri haiz grupların katılımı sonrasında yaşanan yağma ve kundaklama görüntüleri ile bir kez daha suya düştü. Trump’ın şehirlerin ve eyaletlerin protestoları kontrol altına al(a)mamaları durumunda orduyu göreve çağırarak sorunu hızlıca halledeceğini söylemesi de protestoların Trump yönetimi tarafından nasıl algılandığının en önemli kanıtıdır.
TRUMP DURUMU AVANTAJA ÇEVİREBİLİR
Genel anlamda George Floyd protestoları zalim ve mazlum açısından tarihin tekerrürü ve ders alınmayışı olarak yorumlanabilir. Ancak protestoların Korona günlerine ve 3 Kasım 2020 ABD seçimlerinin öncesine denk gelmesi nedeniyle bazı sebep sonuç ilişkileri kurabiliriz.
Bu noktada bir iyi ve bir de kötü senaryonun olmadığını vurgulamak isterim.
Trump yönetimi “barışçıl olmayan” protestoları bir milli güvenlik sorunu olarak ele almaya başladı ve Trump’un ilerleyen günlerde protestoları ilk olarak kendi yönetimine ve sonra destekçilerine yönelik bir tehdit olarak değerlendirmesi ve buna mukabil tedbirlerle asayişi sağlaması seçim yarışında safları daha da sıklaştırabilir ve kendisine avantaj sağlayabilir.
Bu durumda seçimden daha da güçlenerek çıkan bir Trump yönetimi ile onu hizaya getirmeye çalışan küreselciler arasındaki rekabetin daha da şiddetlenmesi muhtemeldir. Nitekim Trump’ın Korona tedbirlerinin gevşetilmesi yönündeki ısrarının ve hatta Korona’ya karşı bireysel tedavi önerilerinin ekonomi ve artan işsizlik rakamları ile ilgili olduğunu biliyoruz. George Floyd protestoları ile birlikte artan huzursuzluğun Trump yönetiminin sonunu getireceği de öngörülebilir ihtimaller arasında.
PROTESTOLAR DÜNYA GENELİNDE KIŞKIRTILACAK
Halihazırda protestoların ilk hedefinden uzaklaştığı aşikâr. Protestoların asıl hedefinin kısa vadede Trump yönetimini devirmek olduğu ve faillerinin de küreselciler olduğuna dair komplo teorileri doğru ise benzer protestoların ve halk ayaklanmalarının dünya genelinde kışkırtılacağını kestirmek pek zor değil. Nitekim Ankara’da Barış Çakan adlı gencin katledilmesi sonrasında olayın sosyal medyada çarpıtılarak “bir Kürt gencinin Kürtçe müzik dinlediği için öldürüldü” şeklinde yansıtılması bu kışkırtmanın nasıl ve kimler tarafından başlatılacağına dair işaretler vermektedir.
SOSYAL MEDYA VE HAKİKAT SONRASI ÇAĞ ETKİSİ
Özellikle sosyal medyanın baş rolü oynadığı hakikat sonrası çağda bu tür girişimleri önceden bilmek ve önlemek için yeterli imkanlara sahibiz ancak demokrasi ve sosyal medya arasında kurulan çarpık ilişki ve inançtan dolayı sosyal medyanın tashihi ve tahkimi noktasında elimiz kolumuz bağlı. Bunun temel nedeni ise sosyal medya ve ifade özgürlüğü ve dolayısıyla demokrasi arasında kurulan çarpık ilişki, yani sosyal medyanın demokrasiyi genişlettiğine dair yanlış inanış. Evet bu iddia kısmen haklı olabilir. Ancak sosyal medya araçlarının sahipliği dikkate alındığında ve bugün Batı’da en afili solcuların bile sosyal medyayı yeni bir köleleştirme aracı olarak gördükleri bir zeminde bu yanlış inanışta ısrar etmek sadece gaflet ile açıklanamaz.
Son olarak Korona sonrası yeni dünya düzenine dair komplo teorilerinin hedefindeki küreselcilere atfedilen aşırı ve mutlak gücün de tehlikelerine işaret etmek istiyorum. Dünya tarihindeki tüm mücadeleleri hak ve batılın savaşı olarak görüyorum. Bu sebeple her ne kadar iyi niyetle söylenirse söylensin olayların faillerini muğlaklaştıran ve onlara mutlak güç atfeden her türlü teori ve söylemi, insanları çaresiz hissettirdiği ve zihinlerini pasifleştirdiği için tehlikeli buluyorum.”
ANADOLU AJANSI WASHİNGTON TEMSİLCİSİ HAKAN ÇOPUR
“ABD’de siyahlara yönelik polis şiddeti herkesin kanıksadığı bir durum maalesef. Son yaşanan George Floyd olayı da yeni değil, nadir değil, ilk kez değil… Bu olay farklı şehirde, farklı şekilde de olabilirdi. Masum bir siyah polis tarafından kurşunlanabilirdi ve benzer gösteriler o şekilde de başlayabilirdi.
ABD’de çok açıktan olmasa da ırkçılığın polis nezdinde bir yansıması var. ABD’de polis dokunulmaz bir yerdedir. Herkes polisten korkar. Yasalar onları korur ve ellerinde çok büyük güç var. Polisler de bi siyahi ile karşılaştığında “o da adam suçludur” bilinçaltısı var. Beyazlara daha kibar yaklaşıyor mesela. O yüzden polis şiddeti ABD’de maalesef kabul edilmiş durumda…
Bu son olay ise şu açıdan farklı… İnsanlar koronavirüs nedeniyle yaklaşık 3 aydır evlerindeydi ve tam da tedbirlerin gevşetildiği dönemde bu olay yaşandı. Olayın kendisi çok vahim… Birini kurşunlamaktan da vahim ve bu görüntüleri milyonlar izledi.
Evde kalmaya, ekonomik faktörler de eklenince insanlar daha kolay sokağa çıkıp hızlıca tepki verdiler. Yakın dönemde bir kaç eyalete yayılan olaylar olmuştu ve saydığım sebeplerden ötürü George Floyd olayı daha hızlı yayıldı.
Bu arada gösterilerle şiddet olaylarını ayırmak gerekiyor. Geçmişte bu olaylar sadece gösteri boyutunda kalmıştı. Mesela 2014’te Michael Brown’un vurulmasıyla Balitomore’da başlayan olaylar gibi. Çok güçlü protestolar yapılmıştı.
Burada ise tepkiler şiddet olaylarına döndü. Bu yüzden Başkan Donald Trump “Burada gösterici yok anarşist var. Bunlara karşı vatandaşımı korumak benim görevim” söylemini yapabildi.
Olayların daha da büyüyeceğini düşünmüyorum. Minneapolis’teki olaylar iki üç gündür durmuştu, askeri güçler şehri kontrol altında tutuyor şu an. Washington’da olaylar devam ediyordu ama dün sokaklar adeta askerler tarafından temizlendi tabiri caizse. Trump kendi gücünü göstermek, “Burada patron benim! Washington benim şehrim, onların değil” mesajını vermek için dün yakılan kiliseye indi İncili aldı ve bu mesahı güçlü bir şekilde verdi.
Şu an 30 yakın şehirde sokağa çıkma yasakları var. Ulusal muhafızlar ve ilaveten askeri polisler Washington, New York gibi büyük kentlere inmiş durumda. Bu nedenle olayların kısa sürede sona ereceğini düşünüyorum.
Maalesef bu olayların sonunda polis şiddetini sonlandıracak bir takvim beklememek lazım. Çünkü toplumda ortak bir konsensus yok. “Polis yasası reforme edilsin” durumu yok. Demokratlar da Cumhuriyetçiler de kendi görüşünü daha da güçlendirecek argümanlar bulmuş durumda.
Antifa mevzusuna gelirsek… CNN, Washington Post, New York Times gibi uluslararası etkisi olan medyada okuduğumuz bir grup değiller. Daha muhafazakar medyada yer alıyorlar. Bu nedenler ABD’lilerin de çok bilmediği sol militant bir grup. Normalde ABD’de çok az kişi Suriye’de YPG’den eğitim aldıklarını bilir. 100 de 1 belki. YPG, PKK organize bir terör örgütü ama Antifa daha gevşek yapılı bir örgüt. Demokratlar, liberaller “Antifa terör örgütü olamaz. Liderleri, kadro yapılanması, genel merkezi bile yok” diye savunurlar. Ama bu vesileyle ABD’de birçok kişi Antifa’nın YPG ile bağlantısını görecek. O nedenle Antifa bağlamında pozitif bir ajanda olabilir bizim için. “YPG ve PKK ile işbirliği yapanlar kötü örgütlerdir” konusunda ortak noktada buluşmuş olduk. Biz de bunu kullanacağız muhtemelen… Ayrıca Trump da bu etiketi Antifa’ya yapıştırdı ve o da bunu kullanacak.”
GAZETECİ SERRA KARAÇAM: JOE BİDEN’IN GÖZDE İSMİ, KATİL POLİSİN CEZA ALMAMASI İÇİN ÇALIŞMIŞTI
“Polisin yanlış hareketleri, bugüne kadar yaşanmış olayların da etkisiyle protestoları tetikledi. Beyazların da önderlik ettiği görülüyor protestolara. Çoğu yerde göz yaşartıcı gazla müdahale olurken, bazı yerlerde polisler siyahların önünde diz çökerek özür diledi protestoculardan…
Ancak şiddeti tetikleyen gruplar sadece mağazalara değil insanlara ve gazetecilere de saldırdı.
MEDYA KAOS ÖN PLANA ÇIKARDI
Polisin göz yaşartıcı gaz atması, sokağa çıkma yasağı ve çatışmalar, kaos algısının beslenmesine ve protestocuların neyi protesto ettiğinin ikinci planda kalmasına yol açtı. Medya da çatışma ve kaos ağırlıklı başlıklara buna hizmet etti. Yağma yapanların çoğu siyah, fakirler… Bu insanlar Trump’a veya polis şiddetine karşı… İşin bu yöne savrulmasının amaca nasıl zarar verdiğinin de farkında değiller. Kimi de ancak bu şekilde etkili olunacağını düşünüyor. Zaten bir iki yağmacıyla yapılan röportajlarda video kayıtlarında bunu anlıyorsunuz.
ANTIFA VE TRUMP’IN TERÖR ÖRGÜTÜ İLANI
Antifa; anti faşistin kısaltması. Trump şiddet olaylarından onları sorumlu tuttu ama buna dair bir kanıt yok. Polisin ve yönetimlerin beyaz üstünlükçülerle mücadele etmediğine inanıyorlar ve militan yönleri var. Şiddeti son kertede kullanılacak bir silah olarak uygun bulan destekçileri de var.
Ancak sanıldığı gibi Antifa’nın terörist örgüt ilan edilmesi ABD’de mümkün değil yasaya göre gidilirse. Ancak dış kaynaklı örgütler terörist ilan edilebiliyor. Anayasa’nın ilk maddesi buna engel. Sadece eylemler yargılanabilir ve ABD menşeili bir grubun üyesi olmak suç sayılamaz. Mafya gibi.
GLOBALİSTLER, WASP VE ABD TARİHİ
Diğer taraftan siyahların şiddeti tetiklediği algısının siyahlara nefreti arttırarak olayı iyice kısır döngüye sokacağı açık. Bu kimin işine yarar? Antifa kime çalışıyor olabilir mesela? Beyaz ve eğitimli gruplar bunlar. Kim, beyazların siyahlardan daha çok nefret etmesini ister?
İşte protestolardaki şiddette, bu amaca hizmet eden ekiplerin koordinasyonuna dikkat çekiliyor. Şiddeti, derin devletin ajanlarının tetiklediğini yazanlar da var. Dolayısıyla bir master plan imasıyla konuşanlar var. Ama işin gerçeği polis elinde ölüm ile ilgili rakamlarda. Trump destekçilerinin en az yarısı beyaz ırkçı. WASP (White Anglo-Saxson Protestant – ABD’deki ırkçı kimliği ifade etmek için kullanılan bir tabir) bir Amerika destekliyorlar. Trump İncil’i eline alarak verdiği mesajda dini haklara da işaret etmiş oldu. Çoğu göçmenlerin Hristiyan değerlere ve Amerikan ulusal kimliğine zarar verdigini düşünüyorlar. Onların bakış açısı “polis siyahları daha fazla vuruyor çünkü onlar daha fazla suç işliyor” şeklinde.
İzolasyonist ve enternasyonalistlerin, ABD’deki kavgası savaş yıllarına kadar gidilerek bakılması gereken köklere sahip.
Amerika şu anda yeniden globalistlerin (küreselciler) protestolardaki rolünü tartışıyor. Covid’in hemen ardından yaşanan paniğe protestolar eklenmiş oldu. Covid yönetiminde, yaşlı Covid hastalarının huzur evlerinde kalmalarına izin veren valiler, globalist olmakla ve ölü sayısının artmasını istemekle suçlanmıştı.
Ancak yeni dünya düzeninde yerleri belli olan Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü gibi global kurumlara karşı çıkan bir ABD Başkanı Trump. Fox News’e baktığınızda Soros karşıtı konuşan konuklar var. Protestoların Soros tarafından fonlandığını aktarıyorlar.
BLACKOUTTUE KAMPANYASIYLA EVDEN PROTESTO
Diğer yandan “Black Lives Matter” dışında müzik endüstrisindeki siyahlar, bir sosyal medya kampanyasıyla evden protesto başlattı. BLM (Black Lives Matter) aktivistleri ise bu endüstride dönen ticari hacmin genişliğine göre, çok daha etkin destek sağlamaları gerektiği görüşünde. Konunun sosyal, ekonomik, sınıfsal çok yönü var.
FLOYD OLAYI JOE BIDEN’A BIR KAPI AÇABİLİR Mİ?
Anketlere göre Amerikalıların yarıya yakını, Trump’ın protestoları yönetme şeklinden mutlu değil. Askeri göreve çağırmasına kızdılar. Bu da Demokratların başkan adayı Joe Biden’a bir kapı açtı. Biden; bir eş başkanı da yarışa ortak etmekten bahsediyor. Amy Klobuchar county attorney (Bölge savcısı) olarak çalışırken benzer şekilde suçlanan polislerin yargılanmaması için çalışmalarıyla biliniyor. Bu davalardan biri de Floyd’u öldüren polis Chauvin’le ilgili suçlamaları da kapsıyor. Chauvin 2006’da bir kişiyi vurarak öldürdü, Klobuchar’ın 2007’de Senato’ya seçilmesinden 4 yıl sonra 2011’de de yerli Amerikalı birini vurdu. Bu yüzden bu şansı kaybetmiş görünüyor ve bunu kabul de etti.” KAYNAK: HABER7