
Toplumumuzda psikolojik destek almak hâlâ tabu.
Ve bu tabu, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorun.
“Psikoloğa gitmek delilik belirtisi mi?”
Bu soru, bir yargıdan çok daha fazlası:
Yanlış bilgilerle örülmüş bir korkunun dışavurumu.
Oysa psikoloğa gitmek,
bir kırık kemik için ortopediste,
grip için dahiliyeye gitmek kadar normal.
Bu yazıda anlatmak istediğim:
Psikolojik destek almak bir zayıflık değil,
tam tersine cesaret, farkındalık ve öz bakım adımıdır.
Ruh Sağlığı = Gerçek Sağlık
Ruh sağlığı, fiziksel sağlık kadar önemli.
Ama görünmez olduğu için…
…çoğu zaman hafife alınıyor, erteleniyor, küçümseniyor.
Depresyon.
Anksiyete.
Travmalar.
Hepsi sadece zihni değil,
bedeni ve sosyal ilişkileri de etkiliyor.
Yine de psikoloğa gitmek,
“deli damgası” yemekle eş tutuluyor.
Bu Algı Nereden Geliyor?
Tarihin ve kültürün izleri var.
Eskiden sorunlar
“nazar”, “cin”, “irade eksikliği” gibi açıklamalarla geçiştiriliyordu.
Batı’da da durum pek farklı değildi.
19. yüzyılda akıl hastanelerinin korkunç görüntüsü,
psikiyatriye dair önyargıları büyüttü.
Bugünse…
Filmler, diziler, klişeler bu algıyı sürdürmeye devam ediyor.
Ama psikoloji bilimi artık sadece ağır bozukluklarla değil,
gündelik hayatın içindeki kaygı, stres, ilişki sorunlarıyla da ilgileniyor.
Zayıflık Değil, Güçtür
Psikoloğa gitmek,
duygularla yüzleşme cesaretidir.
Kendini tanıma yolculuğudur.
Ve bu yolculuk, başlı başına bir güç göstergesidir.
Bir terapist desteğiyle:
• Duygular düzenlenir
• Zihinsel yükler azalır
• Geçmişin yaraları iyileşir
• Yeni başa çıkma yolları geliştirilir
Kırılmadan önce destek almak, akıllıca bir yatırımdır.
Peki “Delilik” Nerede?
Gerçek şu ki:
Psikoloji dünyasında “delilik” diye bir kavram yok.
Ruh sağlığı problemleri de tıpkı fiziksel rahatsızlıklar gibi
bir spektrumda yer alır.
Hafif bir kaygı ile
şiddetli bir psikoz aynı şey değildir.
Ama halk arasında hâlâ,
psikoloğa gitmek = akıl hastası olmak gibi yanlış bir denklem var.
Türkiye’de yapılan araştırmalara göre:
Psikoterapiye başlayanların %60’ı,
sadece hafif ya da orta düzey kaygı ve depresyon yaşıyor.
Toplumsal Damga: En Büyük Engel
“Komşular ne der?”
“El âlem konuşur…”
Bu cümleler, psikoloğa gitmenin önündeki en büyük engellerden.
Özellikle küçük yerlerde,
psikolojik destek almak bir “ayıp” gibi görülüyor.
Ve bu algı, bireyleri olduğu kadar
ailesini de etkiliyor.
Bir anne-baba bile,
çocuğunu psikoloğa götürmeye çekinebiliyor:
“Ya arkadaşları öğrenirse?”
Ne Değişebilir?
Çok şey.
• Okullarda ruh sağlığı eğitimi verilebilir
• Medya, doğru ve yargısız bir dille konuşabilir
• Ünlüler, terapi deneyimlerini açıkça paylaşabilir
Ve en önemlisi:
Sessiz kalanlar konuşabilir.
Neden Herkes İçin Gerekli?
Ruh sağlığı,
yalnızca kişiyi değil,
ailesini, işini, toplumdaki rolünü de etkiler.
Dünya Sağlık Örgütü verisi açık:
Anksiyete ve depresyon,
küresel iş gücü kaybının en büyük nedenlerinden.
Türkiye’de ise,
her dört kişiden biri hayatının bir döneminde ruhsal sorun yaşıyor.
Bu artık bireysel bir mesele değil.
Toplumsal bir ihtiyaç.
En Güzel Hediye
Psikoloğa gitmek, bir iyileşme yoludur.
Kendine uzattığın bir eldir.
Bu, utanılacak değil,
kutlanacak bir adımdır.
Toplum olarak bu önyargıları yıkmak,
kendimize ve geleceğimize duyduğumuz saygının bir göstergesi olmalı.
Çünkü…
Zihnimiz iyileşirse, hayat da iyileşir.
Uzm. Psikolog Diğdem Keskin