BursaGündemYazarlar

Medya ile Birlikte Sonu Gelmeyen Güzellik Algısı

Güzellik… Binlerce yıldır farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde farklı biçimlerde tanımlansa da, insanın kendini ifade etme ve kabul görme arzusu ile doğrudan ilişkili bir kavram olarak hayatımızda yer almaktadır.

Ancak modern çağda, özellikle dijital medyanın yükselişiyle birlikte güzellik algısı artık sadece bireyin kendini iyi hissetme meselesi olmaktan çıkmış, toplumsal bir baskı, hatta psikolojik bir yük haline gelmiştir.

Güzellik standartları her dönemde vardı, ancak bugün geldiğimiz noktada, bu standartlar artık birer “zorunluluk” halini aldı.

Sosyal medya, reklamlar, diziler, estetik endüstrisi ve influencer kültürü; bireyin benlik algısını zedeleyen, özsaygısını etkileyen ve hatta beden imgesi bozukluklarına kadar giden psikolojik sorunlara zemin hazırlayan bir sistemin temel taşlarını oluşturuyor.

Güzellik Standartlarının Evrimi

Güzellik algısı tarih boyunca değişkenlik göstermiştir.

  1. yüzyılda dolgun vücut hatları bereketin ve sağlığın simgesi olarak kabul edilirken, 20. yüzyılda ince vücutlar ideal hale gelmiştir.

Bugün ise güzellik adeta “üretilmiş” bir biçimde, kusursuz cilt, simetrik yüz hatları, belirli bir vücut ölçüsü ve filtrelenmiş görsellerle medya aracılığıyla kodlanmaktadır.

Artık güzellik, doğal olana değil, dijital olarak düzenlenmiş olana dayandırılmaktadır.

Üstelik bu kodlar her bireye, her gün, her platformda sistematik şekilde sunulmaktadır.

Medyanın Rolü: Güzellik Bir Endüstri mi?

Medya, güzellik algısını şekillendirmede yalnızca bir yansıtıcı değil, aynı zamanda bir üretici konumundadır.

Sosyal medya platformları; Instagram, TikTok, YouTube gibi alanlarda içerik üreten bireylerin “ideal” olarak sunulması, takipçi kazanmanın ve görünür olmanın da güzellik standardına uyumla mümkün olduğunu göstermektedir.

Bu da bireylerde “beğenilmek için güzel görünmeliyim” inancını doğurur.

Bir psikolog olarak, özellikle ergenlik dönemindeki genç bireylerin bu mesajları bilinçli süzgeçten geçirememesi nedeniyle benlik değerlerini sosyal medyadaki görünümlerine endekslediklerini sıklıkla gözlemliyorum.

Bunun sonucunda ortaya çıkan tablo düşündürücüdür:
Ergenlerde yeme bozuklukları, beden dismorfik bozuklukları, depresyon ve anksiyete oranlarında artış gözlenmektedir.

Özellikle genç kadınlar, ideal güzelliğe ulaşmak adına ağır diyetler yapmakta, estetik operasyonlara yönelmekte ve özgünlüklerini kaybetmektedir.

Güzelliğin Psikolojik Yüzü: Kim İçin, Ne Uğruna?

Psikolojik olarak güzellik, bireyin kendini beğenmesiyle başlar.

Ancak medya aracılığıyla bireye dışarıdan yüklenen “kusursuz olma” baskısı, zamanla bireyin iç sesini bastırır.

“Ben neyim?” sorusu, “Nasıl görünmeliyim?” sorusunun gölgesinde kalır.

Bu da özgüvensizlik, sosyal karşılaştırma, değersizlik hissi gibi psikolojik semptomlarla sonuçlanabilir.

Özellikle sosyal karşılaştırma teorisine göre, bireyler kendilerini başkalarıyla kıyasladıklarında kendilerini yetersiz hissedebilirler.

Bu kıyaslama, çoğu zaman manipüle edilmiş görsellerle yapıldığı için bireyin ulaşamayacağı bir standarda dayanır.

Gerçekle dijital arasındaki fark, zamanla kaybolur.
Gerçek benlik ile ideal benlik arasındaki boşluk büyüdükçe bireyde huzursuzluk, kendinden nefret etme, yabancılaşma ve depresif duygular gelişebilir.

Filtreler Ardında Kaybolan Gerçeklik

Snapchat, Instagram ve TikTok gibi platformlar, filtrelerle güzellik standartlarını yeniden tanımladı.

Artık daha büyük gözler, daha dar burunlar, pürüzsüz ciltler varsayılan güzellik tanımı haline geldi.

Bu dijital maskeler, kısa vadede özgüven sağlıyor gibi görünse de, uzun vadede gerçek görünümün kabul edilmemesine ve kendini olduğu gibi sevememe sorununa yol açıyor.

Psikolojik danışmalarda sıkça duyduğumuz cümlelerden biri şudur:
“Filtreli halimi seviyorum, ama aynaya baktığımda kendimi beğenmiyorum.”

Bu durum, gerçek benlikten uzaklaşmayı ve dijital bir kimliğe bağımlılığı gösterir.

Artık kişi, sosyal medyada gördüğü versiyonu olmak için çabalarken kendine yabancılaşır.
Bu yabancılaşma, kişinin kendi bedenini reddetmesi ve dolayısıyla psikolojik açıdan tükenmişlik yaşamasıyla sonuçlanabilir.

Çıkış Yolu: Farkındalık ve Medya Okuryazarlığı

Güzellik algısının yeniden inşa edilmesi için ilk adım, bireyin bu sistemin farkına varmasıdır.

Medya okuryazarlığı, bu noktada oldukça önemlidir.

Genç bireylerin medyada gördükleri içerikleri sorgulaması, estetik operasyonlara yönelmeden önce bedenlerini tanımaları ve olduğu haliyle değerli olduklarını fark etmeleri gerekiyor.

Ailelere, öğretmenlere ve psikolojik danışmanlara büyük görev düşmektedir.

Gençlere gerçek güzelliğin; sağlıklı olmak, kendini sevmek, özgünlüğünü korumak ve başkalarının onayına ihtiyaç duymamak olduğu mesajını vermek önemlidir.

Aynı zamanda dijital detokslar, sosyal medya kullanımıyla ilgili sınırlamalar ve pozitif beden algısını destekleyen kampanyalar da bu dönüşümde etkili olabilir.

Güzellik, insan yaşamında elbette ki yer almalı.

Ancak bu güzellik, başkalarının dayattığı değil, kişinin içinden gelen, kendiyle barışık olduğu bir güzellik olmalıdır.

Medya ile şekillenen güzellik algısının psikolojik zararlarını azaltmak için daha çok konuşmaya, öğretmeye ve bilinçlendirmeye ihtiyaç var.

Çünkü filtreli bir dünya, bireyin kendisiyle barışmasını değil; kendisine yabancılaşmasını sağlar.
Ve bu yabancılaşmanın telafisi, çoğu zaman bir fotoğraf filtresiyle değil, derin psikolojik bir farkındalıkla mümkündür.

Uzm. Psikolog Diğdem Keskin

Başa dön tuşu