BursaYazarlar

Köpekleri Sokaklara, Çocukları Evlere Hapseden Çürüme

Bir annenin feryadı, bir babanın duyulmayacak isyanı, hiç uğruna sönen bir hayat…
“Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.”

Bu çağın en büyük çelişkisi, insanın varlık hiyerarşisindeki yerini kaybetmesi.
Bütün kutsallar, insanın merkezde olduğu bir dünya düzenine dayanıyordu. Şimdi ise insan, hayvanlar karşısında bile savunmasız.

Sokakları başıboş köpeklerin istilasına terk ettik. Çocuklarımız, yaşlılarımız, sabah işe giden insanlar, sokakta yürüyemez hale geldi. Korku, artık şehirlerin ana duygusu.
Güvenli alanlar küçüldükçe, hayat da küçülüyor. Evlerimiz kalemiz oldu ama neye karşı?

Birkaç gün önce yine bir çocuğun hayatı hiç uğruna söndü. Bir sokak köpeğinin saldırısı sonucu bir evlat daha toprak oldu. Her olaydan sonra olduğu gibi, yine ekranlara birkaç cümle düşecek:
“Köpek de can, insanlar dikkat etsin, empati yapalım.”

Peki o çocuk ne yapmalıydı?
Sokakta yürümemeli miydi? Dışarı çıkmamalı mıydı? Hayata karışmamalı mıydı?

Hayat, sokaklarda, caddelerde, oyun alanlarında, okula giderken ve eve dönerken yaşanır. Ama biz, çocuklarımızı ölmemeleri için eve hapsettik.
Ve sokakları sahipsiz köpeklere teslim ettik.

İçine hapsolduğumuz bu modern parantez, sosyal prangalar ile boğazımızı sıkmaya devam ediyor.
İnsan, binlerce yıldır vahşi doğayla mücadele etti, şehirler kurdu, medeniyetler inşa etti.
Şimdi ise kurduğu medeniyetin kölesi haline geldi.

Hayvanları koruma bahanesiyle insanı gözden çıkarmak, çürümüş bir vicdanın göstergesidir.
Ölen çocuklara, parçalanan bedenlere, acı içinde kıvranan insanlara bakarken bile ses çıkarmayan bir duyarsızlık var. Çünkü köpekler için daha fazla üzülüyorlar.

Eğer bir gün çocuklarımıza, ‘sokakta yürüme’ diyorsak, orada büyük bir sorun var demektir.

Kinik düşüncenin uç sınırlarında bile insanın hayatı hayvanlar karşısında bu kadar değersizleşmemişti.
Ancak bugün, hayvanseverlik adı altında insansız bir dünya tasavvur ediliyor.

Gelgelelim, ellerimizle başımıza örmeye devam ettiğimiz bu çorap, yıllar sonra bugüne bakıldığında bir deli gömleği gibi görünecektir.
Çünkü insan, hayvanlardan korkmaması gereken bir dünyada yaşamak için şehirler inşa etti.

Ama biz, tarih boyunca kaçtığımız vahşiliği şehirlerin içine soktuk.

İnsanların onuru, canı, malı, saygınlığı eşittir ve mukaddestir.
Bütün toplumsal sistemler bunun üzerine kurulmuştur.
Hiçbir hayvanın hayatı, insan hayatının önüne konamaz.

Fıtratta yaşanan bu bükülme, insanın eşya karşısında alçalması ile sonuçlanmış görünüyor.
Bugün insan, hayvanları insanlardan daha üstün tutarak kendi medeniyetini inkâr ediyor.

Ve bu inkârın bedelini, henüz koşmayı bile yeni öğrenmiş çocuklar, okul yolunda yürüyen gençler, sabah işe gitmek için sokağa çıkan insanlar ödüyor.

Bir çocuğun ölümü karşısında sessiz kalan herkes, bu çürümenin parçasıdır.
Ve bu çürüme, ancak insanın tekrar kendini hatırlamasıyla durdurulabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu