
Öyle bir gün gelecek ki…
Herkesin ipliği pazara çıkacak, kirli çamaşırları ortaya dökülecek.
Bir konuya başlarken, hep “bu ülke” deriz ya, demeyin!
Demeyin yahuu!
Hatta söze, “özür” dileyerek başlayın.
Çünkü, kocaman bir özür borcumuz var bu vatana, ülkemize…
Az önce baklava yiyordum; ben sabahları aç karnına mutlaka bir iki dilim baklava yiyerek başlarım güne.
Onun için tatlı dilli, güler yüzlüyüm.
Her ne kadar sivri dilli olsam da az biraz, o da acı sevdiğimden…
Baklava demişken: Hani şu Gaziantep’te baklava çalan 10 yaşlarında bir çocuk vardı; n’oldu?
Nerede?
Ne yapar?
Nasıl yaşar?
Nasıl geçinir?
Yoksa kaldığı yerden devam mı ediyor hayatına?
Mesela, *O* şeyler devam ediyor kaldıkları yerden, hayatlarını 4/8’lik ritimle sürdürüyorlar.
Demek ki neymiş?
Çalarken büyük çalacaksın, zengin çalacaksın arkadaş!
Kimin için, ne için çaldığına dikkat edeceksin.
Devletin malı, oğuz yemeyen domuz, demeyeceksin.
Haşa, yiyen domuz, diyeceksin gönül rahatlığıyla…
Ama, “Rahman ve Rahim olan Biricik Allah’ımız,” ayet-i kerimelerinde öyle demiyor.
Bunu Kur’an-ı Kerim okuyan her Müslüman çok iyi bilir.
Ben kader mahkûmlarına ‘Yusuf’ diyorum.
İnsanlığın, vatanımızın, yetimin, öksüzün, dulun, kulun hakkını yiyenlere…
Varın siz ne derseniz deyin bunun adına…
Sabahın nurunda neden böyle bir yazı yazdığımı biliyor musunuz?
Tahmin ediyorsunuzdur mutlaka.
Vergi kaçıranları, vergilerin silindiğini, kara para aklayanların saklandığını görüp, hiçbir şey olmamış gibi hâlâ sırıtmalarını hazmedemiyorum.
Tek tesellim, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mübarek sözleri: “Cenneti fakirler dolduracak!”
Buna da şükür, ahiretteki yerlerini bilmeleri rahatlatıyor biz fakirleri.
Yan olmayın!
Taraf olmayın!
Ya Allah için konuşun ya da susun!
Çünkü Allah, doğru kullarıyla beraberdir...
Sevgiyle kalın, doğru kalın.
Yazım hatası ve imla kurallarına uymadığım için affedin.
Tek suçlu var: Aptal telefon, bir de yapay zeka
DEV%CE