
Olayı tüm çıplaklığıyla ve siyaseten tamamen bağımsız bir yerden değerlendirelim.
Olan bitene baktığımızda, Burulaş tarafından teklif edilen maaşların günümüz Türkiye koşullarında hiç de küçük rakamlar olmadığını açıkça görüyoruz.
En düşük 50-60 bin TL, neredeyse 80-90 bin TL’ye ulaşan maaşlardan söz ediliyor.

Bu, özel sektörde ulaşılması hayal bile edilemeyen bir rakam.
Bugün şehir içinde otobüs veya minibüs kullanan özel sektör şoförleri, çoğunlukla asgari ücretle ya da en fazla 30-35 bin TL bandında çalışıyor. Sigortası eksik yatanlar mı dersiniz, yol parasını cebinden ödeyenler mi… Gece gündüz direksiyon başında olan insanlar bunlar.
Ama Burulaş çalışanlarına teklif edilen rakamlar, bu gerçeklerle karşılaştırıldığında makulün ötesinde, oldukça yüksek.
Peki bu teklif neden reddediliyor?
Sendika bu rakamın neyini beğenmiyor?
İnsanların ekmeğiyle oynayarak, Bursa halkına bu zulmü çektirmenin ne anlamı var?
Eğer mesele ücretse, bu rakamların üzerine çıkmak gibi bir beklenti, bu ülkede çalışan milyonlarca insana haksızlık değil mi?
Ve en acısı şu:
Bu grevin bedelini ne sendika ödüyor ne de işveren.
Bedeli, sabahın erken saatinde otobüs durağında bekleyen emekçi ödüyor.
Metroya binemeyen öğrenci, hastaneye gidemeyen yaşlı, işe geç kalan memur ödüyor.
Yani bu grev, doğrudan Bursa halkına kesilmiş ağır bir faturadır.
Ve sormak gerekiyor:
Bu grev gerçekten adil mi? Vicdani mi? Ahlaki mi?
Sendikanın bu şartlar altında bile anlaşmaya yanaşmaması, kabul edilebilir bir tutum değil.
Hele ki Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in de belirttiği gibi, Türkiye genelinde daha düşük ücretlerle sözleşme imzalayan birçok belediye varken, Bursa gibi bir şehirde böyle yüksek bir teklife rağmen grev kararı alınması, işin içinde başka hesaplar olduğunu düşündürüyor.
Bu bir hak arayışı mı gerçekten? Yoksa siyasi bir manipülasyonun parçası mı?
Bu eylem yalnızca bir belediye başkanına ya da yerel yönetime karşı yapılmıyor.
Bu grev, doğrudan Bursa halkını cezalandırıyor.
İnsanların günlük yaşamı altüst oluyor. Veliler çocuklarını okula götüremiyor. Sağlık randevularına yetişemeyen hastalar var. Şehirde toplu ulaşım adeta felçe uğratmaya çabasıdır bu.
Bu artık bir hak mücadelesi değil, açıkça bir toplumsal işkenceye dönüşmüştür.
Ve bu zulüm, herhangi bir partiye değil, Bursa’ya ve Bursalıya yapılmaktadır.
Şunu unutmayın:
Yanlış varsa, elbette eleştirin. Haksızlık varsa, mücadele edin. Ama insanların hayatını kilitleyerek adalet arayamazsınız.
Adalet duygusunu bu kadar hoyratça kullanmak, sadece yönetime değil, bu güzel şehre zarar verir.
Bursa halkına yapılan bu zulümden vazgeçin.
Bırakın insanlar işini yapsın.
Bu şehir hepimizin. Bu insanlar hepimizin insanı.
Siyasetin değil, vicdanın kazandığı bir Bursa için, bu grevin bir an önce son bulması gerekiyor.