Yazarlar

Bir “GARİP” Cinayet

17 yaşında lise öğrencisi olan gencecik bir genç kızın evine 3 Mart 2009 tarihinde  

KARABULUT” çökmüştü.  

Çöp konteynerinde, gitar kutusunda kesik başla uyandı Türkiye güne…  

O korkunç gün içimiz titredi, duyduklarımıza inanamadık.  

Gitar kutusundan genç bir kızın başıyla birlikte zengin oğlan fakir kız hikayesi çıkardılar önce.  

Herkes bir şeyler yazdı, çizdi.  

Çok konuşuldu.  

Günlerce, gecelerce uykularımız kaçtı.  

En çok katil kaçtı!

Kaçırıldı.  

Saklandı.  

Hatta amca Hayyam’ın 32 gün M. A. Brand’ın konuğu olmuş ve Cem denilen katili öve öve bitirememişti.  

Cem’in hayallerini anlattıkça, lisan bildiğini, akıllı ve zeki olduğunu, doğum günü partisini…  

Kimse çıkıp da “Sen ne anlatıyorsun?” demedi.  

Bir sürü isim takıldı bu cinayete:  

Testere, Satanistlerin ayin törenleri ve aile kamerayla izlediğine varana kadar.  

Cinayet şahidi olan koltukta daha birkaç ay önce aile oturup poz vermişlerdi.  

Ucu bucağı bitmeyen skandallar zinciri.  

Aile içi skandallar.  

Adli Tıp Kurumu skandalları.  

Emniyet skandalları.  

Kolluk skandalları ve kayıp para…  

Sperm skandalları…  

VS.

Saklambaç oyunlar, kaçışlar, yakalanışlar.**  

**İntihar safsatası.

Say say bitmez.  

Ve bu olan bitene inanmayan TÜRK halkı.  

Ben de hiçbir zaman inanmadım ve inanmıyorum da…  

Bugüne gelinen nokta!**  

Geciken adalet yerini bulacak mı?

Yoksa ülkemizde yine bir gündem değişikliğine mi takıldı?  

İnsan sormadan edemiyor kendine; %90 soruyor, %10’luk kesim gerçekleri biliyor ve susuyor.  

Mezar açılıyor.

Skandallar bitmiyor.  

Aile, çok sevdikleri oğullarının mezar açılışına katılmıyor, avukatları haricinde “garip”lerden hiç kimse yok!  

Gerçi mezarda Cem Garipoğlu da yok, niye gelsinler ki hem?  

Hatta çok kıymetli evlatlarının mezarlığına hiç uğranmamış.  

*****

Evet, mezarda bir “GARİP” var ama hangi GARİP?

İnsanlardan çok deliller konuşuyor aslında ama körler sağırlar birbirini ağırlar misali, %10 bir grup “suskunlar”oynuyor.  

Hani deriz ya hep:  

“Doğmadık çocuğa don biçmekle, ölmemiş birine kefen biçmek aynıdır.

İzbe bir mezar.  

Utangaç mezarın taşı.  

Kabrin içinde dağılmış ceset ve küçük bir poşet.  

Kefensiz “bir garip Adem oğlu”.

Bizler gibi inanmayan Karabulut ailesi konuşuyor, ağlıyor, elinde testere çırpınıyor.  

Yargı susuyor?  

Sahi, yargı susuyor mu?

Yargı susmaz asla!

Er veya geç vurur tokmağı masaya, kırar kalemi, “adalet”.

Umut ediyoruz…  

Şu söz beni hep düşündürmüştür: “Adaletin kestiği parmak acımaz.”

Sahi, acımaz mı?

Hadi empati yapalım hep birlikte.  

Yargı

Emniyet

Kolluk kuvvetleri

Adli Tıp

Ve insanlık!

Kız evladı olanları uyku tutar mı bilmem…  

Adaletin kestiği parmağı da.  

Annesinin koklamaya kıyamadığı incecik “narin” boynu, kıyamadığı gencecik bir genç kızın…  

Çektiği acıyı, ıstırabı hayal dahi edemiyorum.  

Buna şahitlik eden ve delilleri karartıp susanları, Münevver Karabulut karşılayacak ALLAH’ın huzurunda.  

İnananlar için bu…

Belki de kalmaz yanlarına.  

Ne diyor Hz. Allah: “Yarına bırakırım ama asla yanına bırakmam.”

Bir gün sizin de yüreğinize “KARABULUT”çökecektir, bu kaçınılmaz son…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu