
Bu sabah keşfe çıktım.
Sokak aralarını tek tek dolaşıp, nereye kaçarsam ölmekten kurtulurum diye.
Gördüm ki her yol, her sokak Azrail’e çıkıyor.
Her taraf bina; taş, beton yığını üzerime doğru geliyorlar.
“Sahile kaçarsam kurtulurum belki” dedim.
Deniz affetmez, orası da çok farklı değil ki…
Bu işin bir de TSUNAMİ’si var tabii.
Deniz çekilirse yükseklere kaçmam gerekecek… de nasıl?
Beton yığınlarının altında kalmazsak, sular çekilince kurtuluruz belki.
RANT konusunu da ele alırsak,
elde var sıfır…
Fareli köyün kavalcısı gibi gezdim sokak aralarında.
Aklımda:
Deli.
Manyak.
Salak.
Aptal.
Geri zekâlı sorular.
Lakin inançlı tarafıma laf yok.
Sorgulamam bile.
LeMAN!
Kutlu Peygamber Efendimize, peygamberlerimize yapılan çirkin saldırıyı çok çirkin bulup elimizden,
dilimizden, kalemimizden geleni yapmaya çalıştım…
Tabii bir basın sözcüsü olarak.
Leman Dergisi, İhlas Holding matbaasında basılıp Turkuaz Medya tarafından dağıtılıyor mu derken…
Doğrulandığını öğrendik.
Gerçi biliyorduk ama emin olmak istedik.
Korkulan olmadı.
Hiç kimse “ALLAH’u Ekber!” nidalarıyla İhlas ve Turkuaz’ı kınayıp yürümediler.
Ne kadar şapşik soru varsa;
beynimde dolaşan 40 tilkinin kuyruklarını birbirine değdirmemeye çalışıyordum.
Bir taraf sallanırken, ülkemin diğer yeri yangınlarda.
YANGIN!
Son bir haftada 570’in üzerinde yangın.
Topraklarımız çöle dönüyor, ne yazık ki.
Yangın söndüren uçaklarımız nerede?
Neydiği belirsiz başka bir bela daha var başımızın üzerinde dolaşan:
İKLİM YASASI!
Türkiye’de günde üç-dört saat elektrik verilecek.
Emekli maaşları kaldırılacak mı?
Sebze, meyve, hayvancılık, tarım… hepsi ortadan kalkacak.
Enerji krizi, siber kriz vs…
Güneş olduğu saatlerde sokağa çıkılacak.
Karbon emisyonları adı altında…
Daha neler neler?
Yan sokağa girdiğimde beynimdeki senaryo değişti aniden.
Çok ciddi düşüncelere daldım, çıktım bir an.
Çıkamadım aslında…
Battıkça battım, yerin dibine göçtüm.
Yüz yılın ayıbı…
Hem de çok büyük ayıbı olan emekli maaşına gelen zamcıkla.
16 bin TL’cik oldu.
Kuruşları tenezzül bile etmiyorum saymaya.
Saysam iyi olacak…
İleride muhtaç olacağımıza benziyor.
Kibir iyi bir şey değil.
Öyle değil mi?
Öyle…
Geçtim,
emekli maaşını takibimden çıkardım.
Onlar düşünsün bundan sonra.
Hiç umurumda olmaz.
4.5’luk deprem ne ki; ben zaten çoktan ölmüşüm de haberim yok.
Sokaklarda deli deli dolaşırken bir şarkı düştü dilime:
“Sela”lar bizim için okunuyor emekli.
Yok!
O öyle değildi…
“Ezanlar” olacaktı.
O sırada komşum emekli Alirıza Bey, elinde küçük bir dilim karpuz…
O kadarına yetmiş parası.
Müjgan abla dudaklarını büzerek,
“ALLAH belanı versin, bana gelen sana gelsin” diye
İsmail YK’nın parçasını söylemeye başladı.
“Selamün kavlen mir Rabbir Rahim,” diyerek oradan uzaklaştım.
Söylene söylene evin yolunu tuttum.
Dudağını büzüyorsun MÜJGAN,
Niye bizi üzüyorsun MÜJGAN?
Sitenin kapısından içeriye girerken büyük bir gürültü…
Ve ardından sallandık, DEPREM oldu tekrar.
Şahadet ve tekbir getirmeye başladım.
Müjgan dudağını büzmüş…
Kimin umurunda.
Sağlıkla kalın.
Ben arada bir yitiriyorum ama sakın siz yitirmeyin.
Sevgiyle kalın.
Bak şimdi, tam veda ederken sizlere dilime bir şarkı takıldı:
Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz.
Sultan Süleyman kalmadı böyle,
Hiçbir kitap yazmaz.
Hadi bye.