
Evveeet!
Ve o kutlu, mübarek gün geldi ÇATTI çok şükür.
Anneler Günü.
Ama ben hiçbir zaman Anneler Günü’nü sevmedim.
Kutlamadım.
Kutlamayacağım da!
Benim Anneler Günü’mün kutlanmasından da hoşnut değilim aslında.
Çünkü;
27 yıl boyunca yatağa bağlı, gözleri görmeyen Gazi bir babam vardı.
Ve son nefesini kollarımda vermesi, ayrılığın en zoruydu.
“Şimdi yanımda olmayan ve hiçbir zaman olmayacak olan SEVGİLİ BÜYÜKLERİM…”
Bir güne sığdırmak zoruma gidiyor işte.
Sekiz yıl hasta olup; son üç yılını yatağa bağlı yaşayan dünya tatlısı anneciğimle
kollarımda son busesi ve vedalaşmam…
En büyük eksikliğim, yarım kalmışlığım benim.
Böyle bir gün bana ve benim gibiler, annesizler için hüzün veriyorsa,
nasıl kutlu olur peki?
Anneciğim, varlığı RAHMAN’ımdan bana en büyük hediyeydi
ve hiçbir parfüm, en pahalısı, en markalısı bile
annemin kokusunun önüne geçemezdi.
El, yüz bakım kremlerini layık görmüyordum anneme.
Silinmemeliydi çizgileri…
Anneciğim çok güzel kokuyordu
pembe gül reçeli gibi.
Bazen çilek,
bazen kayısı,
lavanta, iğde, ıhlamur,
en çok da Misk-i Amber gibi başımı döndüren anne kokusuydu içime çektiğim.
Yüzündeki çizgilerini çok seviyordum;
buruşuk elleriyle oynamayı da.
“Su içsem buruşukluğu gider mi ellerimin?” deyişini
ve şimdilerde öpmeye mahrum kaldığım o mübarek elleri…
Her biri sevdiklerinden hatıra, her iz birer nişaneydi annem için.
Anneciğimle her anın tadını doya doya çıkarttım;
kokusu hâlâ buram buram kokuyor,
burnumun direği sızlarcasına…
Annem benim için yürüdüğüm yol, alın çizgim, yaşam biçimim,
tıpkı bir kaşifin ayak izlerini takip eder gibi
sonsuza kadar gurur ve sevgiyle yürüdüğüm…
Saçlarımı okşayacak bir annem olmadığı için,
sıfıra vurdurdum bir metre uzunluğundaki saçlarımı,
öldüğü gün.
Annem hakkın rahmetine kavuştuğunda,
evde yasak getirdim kutlamayı.
Zaten bir annemiz de yoktu artık,
neyin kutlamasıydı bu?..
Saçma sapan, abuk sabuk bir gün işte.
Hediyeler falan…
Hepsi bir tarafa da;
Darülaceze ve huzurevlerine bıraktıkları annelerine
sanki çok matah bir şeymiş gibi ellerine tutuşturdukları hediye,
sıkıştırdıkları birkaç lira…
Günah çıkarır gibi, ne o öyle!
Ya da gitmeye bile üşendikleri için
sanal, telefon, mesaj kutlamaları…
Savaşta yitik anneler,
annesi olmayan evlatlar,
her gün içimizden koparılan anneler, kadınlar…
Ölüme susamış erkeklerin katlettiği kadınlar?
Anneler!
Tacize uğrayan, yarının anneleri olacak kız çocukları!
O kadar çoklar ki;
hangi birini sayayım?
Uyuşturucu, fuhuş, dönüşü olmayan yollara itilen kadınlar ve annelerimiz…
Kayıp edilen ne varsa içimizden koparılan acı ve büyük gerçek…
Bir de içimizde ANNE olamayanlar var tabii!
Onlar sessiz kalırlar,
büyük suç işlemişler gibi
o gün dünya dursa diye dua ederler belki de
kim bilebilir ki hem…
Bu neyin kutlaması sorarım sizlere?
Uzun lafın kısası;
“Ayaklar altına sermiş Kutlu Peygamber Hz. MUHAMMED, ANALARIN ayakları altına CENNETİ…”
Neydiği belirsiz birilerinin ticaret sponsoru olmayın kadınlar!
Anneler!
Sevgili ANN’lerimiz, sizler çok kıymetlisiniz.
Kadınlarımız!
Sevgiyle kalın.
Mutlu kalın.
Beni ANNE kılan RAHMAN ve RAHİM olan biricik RABBİME,
bahşettiği muhteşem evlatlarıma her günüme sonsuz şükürler olsun.
M&DEV