8 Mart’ın giyotin faturası ya da Sokrates’in özgürlüğü…

KADIN, NASIL YAZILIR.!
Kadın kelimesi bir cümle içinde nasıl kullanılmalı,
Siz mesela, neleri ve nasıl yazarsınız?
Örneğin;
Hiçbir kadın öldürüldükten sonra yardım isteyemez.!..
Ve…
Hiçbir Ana yüreği her acıyı kabul etmez,
Evlat acısını ise asla…
Ya da;
8 Mart acılardan doğan özel bir gün diye de yazılabilir mesela.
Biliriz tecrübelerle vakidir.
8 Mart kutlanmalı mı yoksa anılmalı mı?
KADIN VE SORUN BİR ARADA OLMAMALI
Kadın, “insan yetiştirme düzenimizin diplomasız mimarları”
Diğer bir anlatımla; “Diplomasi doğuştan tescilli insan yetiştiren yaşam mimarları” da diyebiliriz.
Hiçbir sakıncası da yoktur. Olmamalı da zaten.
Peki, kadın sorunu nedir, ne değildir?
Kadın sorunu denilince;
Belki en anlamlı karşılığı tarihin diplerinden gelen bir haykırış ile kadın düşünür Mary Astell veriyor.
Mary Astell’ın, tarih sayfalarına mıh gibi çakılan o sözü;
“Eğer bütün insanlar özgür doğmuşsa nasıl oluyor da bütün kadınlar köle olarak doğuyor?”
Devrimleri doğuran tarih, aynı beşiklerde, kadın devrimini de sallamıştır.
Kadın devrimi, kadınlar tarafından yazılmış ve yaratılmış.
Ve… devrime giden yolda ağır bedeller de ödenmiş.
Tarihte belki de en ağır bedel ödeyen Marie Olympe de Gouges (1748-1793) olmuştur.
Fransız Devrimi’nin ünlü İnsan Hakları Bildirgesi’ni kadınlar için yeniden düzenleyen Marie Olympe de Gouges, çağdaş kadın haklarının da ilk mimarı olmuştur.
“Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları” Bildirgesi’ni (Declaration of the Rights of Women) yazan ve bu talepleri dolayısıyla giyotine (idama) çarptırılan ilk kadın hakları savaşçısıdır.
KADIN SAVAŞÇISI İDAM SEHPASINDA
Marie Olympe de Gouges, haklı mücadelesini giyotin-idam sehpasında dahi sürdürmüştür…
Gouges, giyotine çarptırıldığı duruşmasında “Kadının idam sehpasına çıkma hakkı varsa; konuşma kürsüsüne çıkma hakkı da verilmeli” diyecek kadar haklı ve cesurdu.
Gouges, ölüme giderken bile kadın haklarının savunuculuğunu yapmıştır.
Kadın özgürlüğünün mihenk taşları ise belki de Sokrates’in öğrenciliğinde döşenmiştir.
Mantienalı Diotima, Sokrates’in hocasıydı…
Antik çağın tarihi derinliklerinde belki de en güçlü kadın hakları savunucusuydu.
Zira kadın özgürlüğü tanımını ilk onun dilinden öğreniyor tarih.
Sokrates’in “Özgürlük üzerine ne biliyorsam, ondan öğrendim” dediği Mantienalı Diotima, aslında bir rahibeydi.
Ve… şöyle demişti Sokrates’e:
“İnsanın (kadının) salt özgürlükle, karşı karşıya geldiği o an yok mu, sevgili Sokrates… işte yalnız o an için (dahi) insan hayatı yaşanmaya değer!”
Krotonlu Theano, Pythagoras’ın (Pisagor) eşi ve öğrencisidir.
Krotonlu Theano aynı zamanda tarihte bilinen ilk kadın eğitimci olması sıfatıyla, yine tarihte kızlara eğitim veren ilk eğitimcidir.
21. YÜZYILIN AYIP FATURASI.!..
Toplumun yarısı kadın,
Diğer yarısı da yine kadının eseridir.
Kadın anadır, toprak gibi sıcak ve üretken.
Kadın üreten, koruyan, kollayan ve koşulsuz pay edendir.
Kuşkusuz ki; Onlar hayatımızın en özel varlıkları…
Kadın; dünümüz, bugünümüz ve yarınımızdır…
Deriz, demesine de, peki yaşanan sorunlar nicedir?
Öyleyse, nedir, bunca tıka basa yaşanan kadın sorunları…
Baştan belirtelim;
Kadın sorunu 21. yüzyılda dahi, sözde gelişmiş dünyanın, geri bırakılmışlık sorunudur.
Bugün hala;
- Şiddet ilk sırayı kaptırmıyorsa,
- İşsizlik, kadını ev hapsine mahkum eden ikinci sırada,
- Eşitsizlik üçüncü sırada,
- Eğitimsizlik dördüncü sırada yer alıyorsa,
Bu acı gerçek değil midir?
Gelişmiş ülkenin, geri kalmışlığını tescilleyen paradoks olsa gerek.
Kadına karşı şiddet, kadın cinayetleri, yasaların kadınları yeterince koruyamaması, kadının iş hayatında karşılaştığı zorluklar, taciz, kadının iş yükünün fazlalığı, kadının erkek egemenliği ve baskısı altında yaşamaya zorlanması-bırakılması gibi konular…
Ne yazık ki; sözümona, modern dünya, çağdaş toplumda kadınların en çok şikayet ettiği konuların başında geliyor.
Ve… “Kadın sorunu toplumun en büyük sorunu” bir paradoksa dönüşmüş ise ki öyle…
Bu, 21. yüzyılda kadın adına topluma fatura edilmiş en büyük ayıbı olmalı.
Bir acı tablodur. Ağır bir faturadır…
Geride bıraktığımız yıl içinde önümüze konulan kadın cinayetleri…
Kadınların 226’sı evinde, 76’sı sokakta, 13’ü ıssız bir yerde, 13’ü kamusal alanda, 13’ü arabada, 10’u iş yerinde, 6’sı su kenarında, 5’i arazide, 4’ü otelde, 3’ü eğlence mekanında, 5’i bunlar dışında bir yerde öldürüldü.
Ve önemli sayıda kadın cinayeti “hangi amaçla işlendiği bilinmiyor” olarak kayıtlara geçti.
Acı tablonun ağır faturasında, katledilen 438 kadın cinayetinin 135’i şüpheli ölüm, 303’ü cinayet olarak kaydedilmiş oldu.
Bitmiyor,
Durmuyor,
Durdurulamıyor!
Kanadıkça kanıyor yaramız, büyüdükçe büyüyor acılar…
Aileler yıkılıyor, ocaklar sönüyor, yuvalar dağılıyor…
Türkiye, kadına şiddet kadar cinsiyet eşitsizliği konusunda da ağır bir faturanın muhatabı…
Dünya Ekonomik Forumu’nun Cinsiyet Eşitsizliği 2024 Raporu’na göre Türkiye, 146 ülke arasında 124. sırada yer almakta.
KADIN VAR OLMANIN ASLIDIR
Toplumun yarısı kadın,
Diğer yarısı da yine kadının eseridir.
Şair ne güzel özetlemiş;
“…Bir kadını ortadan ikiye bölün
Yarısı annedir,
Yarısı çocuk,
Yarısı sevgili
Yarısı aşk…” (C. Süreyya)
Hayatı güzelleştiren kadınlarımızın;
‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’
kutlu olsun.
Kadın var olmanın aslıdır.
Öyleyse; Kadını dinlemeli, kulak vermeli…
Zira; bir kadını dinlemek; bir erkeğin yapabileceği en devrimci ve ilerici politik eylemdir